Peki neden hep haftanın en yavaş günüdür Perşembe? Bana birisi bunu açıklamasını yapsa ya...
Geberdim ya, yorgunluktan başım çatlamak üzereydi resmen! :-S (bu hareketin de hastasıyım!)
Hiçbir şey yapmadan kelimenin tam anlamıyla "boş" bir şekilde hiçbir şey yapmadan bilgisayarın başında öğleden sonraya kadar oturmak da bir zaman sonra gözlerimi iflas ettirdi, keza akşamüstü gözlerim çok fazla yaşlandı. Eczaneden gözyaşı damlası almak gerekecek gibi...
Her zamanki gibi 06:30'da saat çalmaya başladı, durdura durdura 1 saat ileriye attık (yuh!) ve 07:30'da kalkarak, yaldır yaldır da koşturarak (sabah sporum bu benim işte!) trene yetiştik, ofise gelmeden bir tane peynirli minik bir sandviç ile sabaha başladım. Öğle saatlerine kadar toplamda 3 tane sütlü çay (çok fena sardım yanlız...şiddetle tavsiye ederim!) ve 4 bardak kahve ile (tabii ki şekersiz..) anca kendime gelebildim :)
Öğle saatlerine kadar bununla idare ederken bir ara saat 11 sularında minik bir yoğurtla bastırmaca yaptım, sonrasında da ofisteki arkadaşımın ricasını kırmayarak eczaneden ilaçlarını almak için şehire indim. (bu ne be? "köyden indim şehire" der gibi oldu. hoş, çalıştığımız yer ile şehir merkezi arası 20-25 dakika tutuyor ama neyse...) İlaçları aldıktan sonra bizim ailede artık bir simge olmuş olan Back Factory'den minik bir peynirli simit aldım.
![]() |
simidin ve peynirin güzelliği... kısa zamanda tekrar yedirtir kesin! |
Sonrasında nefes almadan, bazen boş oturmanın en diplerinde dolaşarak akşamı ettik. Birşey yapmadan boş oturmak çok zor. Bilgisayara bakmak bir zaman sonra gerçekten yoruyor. "ya tamam artık uzun süre şunun karşısında oturmayacağım!" desem bile birkaç saniye sonra kendimi koltuğun tepesinde minimum 30 dakika kalkmadan buluyorum...
Eve gelmeden tabii bütün gün ofisin içerisindeki "o büyük kutularda ne var?" sorunsalı kafamda yankı bulurken bir anda geçen sene ofisin her çalışanına verdiği Christmas hediyesi olarak patronun İtalya'dan getirttiği erzak kutusu (!) olduğu ve bu sene de bu geleneği devam ettirilerek her kişiye bu yaklaşık 25 kiloluk kutulardan verileceği söylendi. Tabii bir yutkunma olmadı değil! :) 25 kilo ya...hadi dambıl olsa neyse, bayağı bildiğiniz kutu yani! Ağır da şerefsiz... Neyse, ofisteki çalışma arkadaşım sağolsun eve kadar bıraktı, kutuya yardımcı olmadı gerçi ama....uyuz oldum....neyse, onu yapması bile birşey :)
Şöyle ilginç görüntüler oluştu kutuyu açınca:
![]() |
kutu bu şekilde... evet. ayrıca evde bildiğiniz türk halısı var. |
![]() |
açılınca şu şekilde içinde genelde içkilerin ve makarnaların, sosların olduğu bir kutu bu... |
![]() |
şöyle efsane bir zeytinyağı da çıktı. kıyamam artık kullanmaya herhalde... |
![]() |
kutu tam olarak açıldığında masaya sığanların birazı... |
![]() |
kutuda, içinden çıkanları anlatan ve güzel yemek tarifleri de olan bir kitapçık da vardı |
Gerçekten çok lezzetli bir kutu :) O kocaman kutunun içinden çıkanlarla birlikte (4 ayrı çeşit şarap, 10 çeşit sos, 5 ayrı çeşit makarna, tatlı niyetine kıtırlar,vs) kişisel olarak alındığında 80-90 yuro arasında tutması da ayrıca şaşırtıyor. Hoş, en pahalı ve en değerli şarabın 6-7 yuroya bulunduğu bir çevrede bir insan rahatlıkla "bu para o kutuya verilir!" diyebiliyor...
Akşam saatlerinde de dün eve gelmeden marketten aldığım rokayı hazırladım, az yağlı yoğurt ve kırmızı biber ile günü tamamladık :)
![]() |
birkaç gün boyunca buna dadanabilirim gibi... |
Bugünlük durumlar böyle sanırım. kısa, öz, bol fotoğraflı oldu :)
genel olarak toparlamak gerekirse...
bu yazıyı yazarken barış manço'dan "2024 - ikinci yolculuk" ve "2025 - üçüncü yolculuk" dinliyorum.
yeni neslin bu adamı hiçbir zaman tanımayacak olması üzücü.
Tumblr sitemi buradan, bu blog yazılarından reklam etmeyi seviyorum! :)
emreadam.tumblr.com
burhan altıntop kadar komik bir dizi karakteri....düşünüyorum, en yakın belki "erdal bakkal" olabilir. "tamam, bu gece kahve içmeyeceğim ve adam gibi bir saatte yatacağım"... bu yalanı söyledim az önce.
mediha şen sancakoğlu'nu bilen var mı? bilin bence..."O Ağacın Altını" şarkısını dinleyin hadi hemen!
bu akşam kitap okumak istiyorum.
yazılarımı yazarken imla kurallarına uymamayı seviyorum.
ama "dahi" anlamına gelen "-de" yi hep ayrı yazarım. onu hiçbir zaman affetmem.
dönence şarkısını götüren bas yürüyüşünü de çok severim mesela.
bugün değerli dostum beril sun'un doğum günü :)
artık 18 yaşına girdiğine göre rahatlıkla barlara-diskolara girebilir keza ;) nice sağlıklı mutlu senelere!
yarın/diğer gün maaş yatıyor, ben de wii fit'i kapıyorum. gelecek/sonraki hafta içerisinde elimde olur.
blur'un ünlü "song2" parçası bulunduğu albümün ikinci parçası, 02:02 dakika sürüyor.
ayrıca ingiltere listelerinde 2.sıraya kadar çıkabilmiş. ikinci olmak iyidir ;) ama albarn'ın ses gitmiş.
herşeye rağmen "parklife" ama ;) Oi!
doctor who'nun 8.sezonu, gelecek senenin ağustos ayında. o zamana kadar eskileri tekrar ederiz artık.
bugünlük budur.
iyigeceler
Emre
Bremen | Almanya
28.11.2013 - 22:00