16 Temmuz 2013 Salı

30.Gün: "İçimizdeki Şeytan"

Selam!

Her zaman bir yemek ismi ile başlardım, ama bugün beni derinden etkileyen bir olgu ile yazıya başlayayım dedim..

Sabah çok zor kalktım ya...(geceleri erken yatmam gerekiyor, fena baş ağrısı var, bari şu yazıyı hızlıca bitireyim ya...) ve kendimi yataktan attığım gibi giysileri düzgün seçemeden ofise...her ne kadar yıllardır "artık bundan sonra her sabah mükellef bir kahvaltı ile evden çıkacağım!" desem de gene sonuçta yemeksiz acele ile kapıyı kilitleyip (bazıları da buna "kitleyip" der..) çıkan gene ben oluyorum! :)

İğrenç bir öğleden öncesi ardından güzel bir salata ile öğle yemeğini aradan çıkarttık :)

adam gibi bir salata ile yaklaşık 15 sayfa rahat harcanıyor.

Akşama doğru "evde ne yiyeceğim acaba?" diye düşnürken masamın altındaki spor çantası ve ofis sonrası koştura koştura gideceğim bisiklet/koşu bandım aklıma geldi :) Saatlerin geçmek bilmemesi, ve 10 dakika geçmiş olmasına rağmen bu 10 dakikanın 10 sene gibi geçmesi zor tabii...neyse.

salona girdiğimde Werder Bremen hentbol takımı eşliğinde önüme kitabımı koyarak 20 dakikalık bir bisikleti hemen ayarladım kendime. Sonrasında 15'lik dambıllar ile "yanlara" çalıştım (beril bak burası seni ilgilendiriyor :Pp) ve toplamda 200 kere sağ tarafa ve 200 kere sol tarafa kastırarak belimi bir 10 dakika daha yapsaydım incitircesine kastırarak inceltmeye çalıştım :) Ha bu arada işe yarıyor...ilk zamanlardaki 5 kilo ile çekilen acı artık 15 kiloda bana mısın? demiyor. (bu arada bu "bana mısın? demiyor" lafı ne kadar ilginç geldi bir anda ya...değişik.)

kitap ne yazık ki makinaın üstünde durmuyor ya...


"at terli."
çantalarım. ayakkabılarım.kitabım.
bisiklet için son hazırlıklar.
çin usulü yağsız az soya soslu
minik akşam yemeğim.
yanında bol su :) 

"İçimizdeki Şeytan" herhalde uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan biri. Favori Kitaplar listeme herhalde 2.sıradan girer, ki 1.sırada da"Kürk Mantolu Madonna" vardır.

Benim ne kadar azılı bir Kürk Mantolu Madonna hayranı olduğumu beni yakından tanıyanlar belki bilir, ama ilk bakışta onun kadar göz önünde olmayan bir eser de olsa, şu an itibarı ile kalbimde "minik bir oyuk açmış" başka bir kitaba başladım geçen haftasonu: "İçimizdeki Şeytan". Şu anda Ömer ile Macide'nin bol ihtiras, şehvet ve o aşk dolu ilişkilerinin ilk tohumlarını attım sayılır.

Hiç yapmadığım birşey yapıp, Ömer'in Macide'ye ilan-ı aşk ettiği satırları sizinle de paylaşmak isterim. Hayatım boyunca herkesin bir şekilde birkaç saniye bile olsa hissetmesini istediğim duyguları bugün kitabın o minik satırları arasında kendimi kaybederek okudum adeta...

şöyle başlıyor Ömer:

"muhtaç olduğumuz havayı istemem demeğe, mekan içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamağa da iktidarımız yoktur.. sizi seviyorum.. hem nasıl seviyorum yarabbi.. şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam. sizin için herhangi bir şeyi yapmak istediğim zaman beni durduracak kuvvet tasavvur edemiyorum. ölüm bile buna muktedir değildir. bakın etrafımızdan bir sürü insanlar geçiyor, birçoğu dönüp dönüp bize bakıyorlar, daha doğrusu bana bakıyorlar. hangisini isterseniz yakalar ve öldürürüm. o buna karşı koymak istese bile, bunun bir aşk için lüzumlu olduğunu öğrenince gevşeyecek, mukavemeti kırılacaktır. bakın, nasıl siz de aynı benim gibi sarsılıyorsunuz. hayatınızda böyle bir şeyin ilk defa olduğu muhakkak, söyleyin bana, içinizde hiç yabancılık var mı? bütün bunlar sizin için malum şeyler değil miymiş? yalnız bu anda kafanızda bir örtü açılıyor ve ruhunuzun en zengin tarafları önünüze seriliyor. hiç yanılmadan biliyorum ki, siz de benim gibi şu anda bozuk kaldırımlar üzerinde yürümekte değilsiniz. siz de vücudunuzun elli veya altmış kilo ağırlığından kurtularak ilerliyorsunuz.. bakın, beyazıt’a gelmişiz.. nasıl? ne kadar zamanda? bunları bilmiyoruz. zamanın olduğu yerde kaldığını ve bizi huşu içinde dinlediğini fark etmiyor musunuz?... elinizi bana verin.. nabzınız benim ki kadar, belki daha hızlı atıyor.. bileğinizin terleri elimi yakıyor.. güzel göğsünüzün altındaki mini mini kalbinizi görüyorum... 

şu anda yok oluversek herhangi bir teessür duyar mısınız? hayattan ayrılmayı istemeyiz, çünkü tatmin edilmemiş birçok arzularımız vardır. fakat şu anda hiçbir istek bizi bir yere bağlamıyor. ruhlarımızın dopdolu olduğunu hissetmiyor musunuz?... bileğiniz insanı çıldırtan bir teslimiyetle parmaklarımın arasında duruyor. bütün ince dallardaki yapraklar gibi titriyor. bana bu anı yaşattığınız için size minnettarım. hayata, tesadüfe, beni dünyaya getirenlere, herkese, her şeye minnettarım. artık evinize geldik. ben girmeyeceğim. sizi tekrar görünceye kadar bu anları kafamda yaşatmaya çalışacağım. ne yapacağımı biliyorum. belki şehrin dışına çıkarak sabaha kadar koşar ve şafakla beraber buraya gelirim, belki de burada, duvarın dibinde oturur ve sizden etrafa yayılan havayı yakından koklamak isterim..."   

bu kitap kendisini 4-5 kere daha okutacak galiba.

bugün beni derinden etkileten birşeyler bitireyim dedim.
şimdi gene onun esiri olmaya gidiyorum.

iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
16.07.2013 - 23:35