4 Kasım 2013 Pazartesi

133.Gün: "Bu Hikaye Bitmez!"

Selam!

Yaklaşık 8 saat önce annemi Bremen Havaalanı'ndan İstanbul'a yolcu ederken telefondan okuduğum kadarı ile kadim dostum Batuhan'ın en son blog yazıma yaptığı naçizane yorum üstteki gibiydi! :)

Bu hikaye tabii ki bitecek, elbette ona dediğim gibi "başlangıcı olan herşeyin bir sonu" olacak..

Düşüncelerim, kafamdaki plan, yazılarımı ya da en temiz hali ile çektiğim "sıkıntıları" 365 günün sonunda tamamlamak, ve 1 senelik bu nispeten zor periyotta nelere katlanarak nereleye geldiğimi görebilmek, gösterebilmek...Ya sanıyorum artık iş Zegna takım elbiseyi de geçti. Baştaki yoğun ve "hardcore" amaç kendisini, sağlıklı bir biçimde öncelikle 85 ve sonrasında sırası ile 80 ve 75 kiloya düşürmekten yana değiştirdi :) Ha tabii şöyle birşey de var, amaçladığım yukarıdaki kiloya ulaştıktan sonra en kısa vakitte Roma biletini ayarlayacağım :) Hahaha :)) Aklıma öğle yemeğini Paris'te akşam yemeğini de Londra'da (ya da tam tersi) yaptığını duyduğum Bülent Ersoy Hanımefendi (!) geldi! :) İtalyan işi bir takım elbise almak için Perşembe-Pazar yerine gitmek de çok efsane olacaktır kesin! :) Oradaki yaşadıklarımı da tabii ki anlatacağım...

Bu yazıları hazırlamak için her bilgisayarın başına oturduğumda iPhone'umu da bilgisayara bağlıyorum, ki fotoğrafları bir şekilde indirip yazıma ilave edebileyim....ama ne yazık ki yaklaşık 5 dakikadır bağlı olan telefonumu bilgisayarım halen tanımadı, birkaç dakika içerisinde tanıyacağını ümit ederek Cumartesi ve bugünü birkaç cümle ile özetlemek gerekirse....

Cuma akşamı İtalyan restoranı hezimetinden sonra (ama yemek gerçekten rezillikti ya....) Cumartesi yemeğimizi evde yiyerek ev sahibim Reinhold Schmarje'ye bir kahve içmeye gitmek, eşi ile birlikte hoş birkaç saat geçirip eve dönüp çantaları hazırlamaya devam etmek (evet..."devam etmek" çünkü annemin 'doldurduğu' çantayı açıp kaparken içinden patlayarak çıkan eşyaları yerleştirmek zor olacaktı!) arzusundaydık :) Hızlıca birşeyler yemeği umut ederken annemin buzluktaki yavruları (!) aklına geldi, ve yaklaşık 15 dakika sonra, Sauce Hollandaise dışında 0 kaloriye yakın şöyle bir tabloyu karşıma çıkardı:

gerçekten inanılmaz bir akşam yemeği idi.


Yukarıdaki tablo, ve nispeten efsane bir beyaz şaraptan sonra (ama ne yazıkki ikinci bardağı içemedim...sanıyorum artık içme limitim düşmeye başladı) Reinhold'ün evine gittik, minik bir alkolsüz şampanya'dan sonra (evet. alkolsüz.) limitsiz çikileta ile bizi iyice şişirmeye gayret gösterdi:

tadının nasıl olduğu konusunda kendisini açıklatıcı bir çikolata olduğuna kanaat getirdik.

Ev sahibinin ve sahiplerinin ev sevmediğim yanı, kesinlikle "tamam, artık misafirin bu kadar içtiği yeter!" dememesi herhalde? :) Annemin o kadar şampanya ve şaraptan sonra sabah yaşadığı baş ağrısı biraz da olsa can sıktı tabii..

Öğle saatlerinde annemi İstanbul'a yolcu ettim :) En azından bir hafta daha kalabilirdi sanki, şahsen ne ara geldi, ne ara cumartesi-pazar oldu, tüm hafta geçti ve cumartesi pazar tekrar gelip bugün İstanbul'a döndü, ben pek anlayamadım. Onu uçağına bıraktıktan sonra, kafeye uğrayarak bir minik kahve içim ve sonrasında eve döndüm. Akşam yemeğini minik bir salata ile geçiştirdim. Hızlı hızlı şu yazıyı yazıp, hemen dükkanı kapatmak telaşındayım açıkçası :) 

etrafta bu tarz minik sürprizlerle karşılaşmak da güzel hani :) 

sanıyorum bu akşamlık bu kadar.

gene de genellemek gerekirse:

"ben de özledim" güzel başladı. yanlız leyla ile mecnun'u izlemeyen o dizinden birşey anlamaz.
osmanlı tokadı'nın kalan iki bölümünü birazdan izlerim herhalde. en azından bir bölümünü.
sabahattin ali'nin "değirmen" kitabının ilk hikayesi "değirmen"i bir şekilde okumanız gerekiyor. net.
doctor who'nun 50.yıl bölümüne tam...(ayşegül d. burada gülüyor!) 19 gün kaldı.
etraf çok sessizleşti ama ya.
beşiktaş maçı kaç kaç bitti? sanıyorum gene beraber kaldılar gerzekler.
portishead'in plaklarını almaya karar verdim. portishead-portishead albümü gerçekten efsane.
portishead dedim de aklıma geldi. 
"portishead - to kill a dead man" isimli kısa filmini bulun izleyin. o çizgide devam etmişler yıllarca.
bu ay içerisinde bir Sol Klarinet alabilirim. 195 yuro. yeni takıntım bu olabilir. TSM'ye düşüyoruz.
yarın ne giysem acaba? geceden elbiseleri hazırlamak büyük kolaylık aslında evet. bi bakayım ya...?
duvarımda asılı duran Hundertwasser sergi afişi Ocak 2012'den kalma. sıkıldım. yeni poster gerek.
bu arada Hundertwasser'i takip edin. gerçekten muazzam bir ressam. viyana'ya giden varsa baksın.
buradaki arkadaşlarla her ay belirli aralıklarla türk filmi izliyoruz. yeni filmimiz sanırım "ıssız adam".
Tumblr gerçekten efsane bir oluşum. özgür düşünce her zaman iyidir. 
emreadam.tumblr.com
sabah corn flakes yiyeceğim. çay hazırlaması acayip kastırır.
black sabbath yeni konser dvd'si çıkardı, bunu söylemiş miydim?
godot gene gelmedi. artık yarın sabahı bekleyeceğiz.
"monk" dizisini izleyen, zamanında takip edip beğenen var mı? varsa bana bi bulaşsın, bulaştırsın.
pazar günlerini sanıyorum seviyorum. haftanın en sevmediğim günü salı. allahım ne gereksiz bir gün.
istanbul'a gelince ilk işim turgut uyar şiirlerinin olduğu yky yayınları kitabını alacağım. aklıma geldi.
iki gün sonra babylon'da büyük ev ablukada'nın konseri var. full faça. şiddetle tavsiye. o asansör türk.
fatih akın film yapsa ya bu ara? en son "der müll im garten eden"ı çektiydi.
alain delon'un Purple Noon / Plein Soleil filminin DVD'sini aldım. bu ara izlerim. muazzama benziyor.
gece yemek yemeği iyiden iyiye kestim. yanlız acayip susuyorum. bol bol su içmece.
blog yazımın tepesindeki fotoğrafımın altındaki bilgilerden kilomu 88'e çeviremiyorum niyeyse.
saat yarımı geçiyor. dükkanı kapatma vakti.

iyigeceler

Emre 
Bremen | Almanya
04.11.2013 - 00:35