27 Temmuz 2013 Cumartesi

40.Gün: "Öğle ve Sıcak"

selam!

iğrenç bir haftasonunun başındayım.
(bu arada saatin 14:36 olmasını da hesaba katarak aslında normalde girdiğim akşam entrylerinin - bu entry kelimesinin türkçesi "girdi" oluyor herhalde - bir tanesi bu akşam olmayacak sanırsam..idare edin artık...)

sabahın 08:35'inde kalkarak yüzümü yıkayamadan bilgisayarın başında oturarak saat 12:45'e kadar her yere mesajlar sallaya sallaya bir hal oldum. kahvaltı edemeden öğleni ettikten sonra nefes almak için dışarı çıktım ve ALDI'ye uğrayarak kahvaltılık aldım, ayrıca iki domates, tavuk, göbek salata...

ya bu öğle saatlerinde/ikindi saatlerinde kahvaltı yapmak süper :)
Rize çayının dibine vuruyorum şu anda...

günün yarısını tamamladığım için akşamı nasıl tamamlarım bilemiyorum. 
akşama sanırım pek de birşey yiyemeyeceğim. 
91.5 kilo olmuşum. hedefim Eylül'e 85!
sonuçta olmaz diye birşey yok.
okunacak kitap seçmem gerek.
"tutunamayanlar" ve "godot'u beklerken" arasında gidip geliyorum.
Bremen'de hava çok sıcak
yapış yapış oldum
etrafı temizlemem gerek
odayı bal döküp yalayamıyorum. o kadar temiz değil henüz.
ikinci bahar çok güzel gidiyor.
"sen bana baksana gecekondu güzeli...izmir'de bana ne derlerdi biliyor musun? 
"afet-i devran Neriman"
forma giyerek temizleyip terlemeliyim.
bir ara da şortu giyip koşuya çıkmam gerek
offf. akşama kadar çok iş var.

şimdilik budur.

akşam değişik birşey olursa yazacağım.

iyiöğlenler

Emre
Bremen | Almanya
27.07.2013 - 14:58


22 Temmuz 2013 Pazartesi

35.Gün: "Öğle Yemeğinde Kahvaltı"

Selam!

Size haftasonu çalışmamın ne kadar iğrenç bir durum olduğunu anlatmıştım herhalde değil mi? :) Ofis arkadaşımın yaklaşık bir aylık bir tatil arası vermesi (ya aslında 3 hafta da, haftasonlarını falan da sayarsak onun gücü 1 aylık gibi oluyor...) benim işime yaradı, her türlü karmaşıklığın içindeyim ama ne yazık ki o her türlü karmaşıklığn pençesinden kurtulmaya çalıştığım için de tabii nefes alamadan günler, saatler geçiyor.

Bugünkü blog girişim fotoğrafsız olacak, keza süper bir atılım gerçekleştirerk ayfon'umdaki yaklaşık 2500 fotoğrafı bilgisayarıma aktararak ana telefondan sildim, gerekli/gereksiz fotoğrafları tekrar bilgisayara yüklemek uzun ve meşakkatli (bu kelimeyi çok seviyorum!) bir durum teşkil edeceği için kelimelerle cümlelerle oynararak...eeeaaaaahh neyse artık başlayayım bugüne...

Dün sabah yataktan çok güçlü bir kramp ile kalkmıştım! Çalar saat yerine kramp ile uyanmak tabii çok güzel birşey değil ama, göz çapağını silmeden, ya da daha fazla kendini gerinerek rahatlatmadan yaklaşık 1.5 milisaniye içerisinde yataktan kendini fırlatarak / atarak uyanmak çok değişik bir duygu...O kadar ısınma hareketleri sonrası sağlıklı ve doğru fiziksel kondisyonun/sporun sonucunun kramp olmasını aklım almadı ama...neyse..

"Madem kramp ile saat 08:30'da kalktım, bari bir kahve yepayım yeaaauuv!" diyerek çok uzun zamandır kullanmadığım eski Braun marka kahve makinasında yeni açtığım yakobs marka kahveyi minik minik hazırlmaya başladım...tabii bu arada başka işler için ayağa kalkıp yürüdüğümde topallamamı da hiç hesaba katıp ayrıca anlatmak istemiyorum. Kahvaltıda kahve sonrası yarım yağlı (halbfett) sütle şu ana kadar yediğim en boş corn flakes'i yiyerek (bayağı tadsız, tuzsuz, bombo....ş bir conr flakes. Kelloggs olmaması tabii en düşündürücü tarafıydı..."Peh! annein karnından Kelloggs yiyerek doğdun tabii!" dediğinizi duyar gibiyim evet, ama bunun tadının almanız lazımdı...hoş tadsiz birşeyin tadını almak da....)  sırf midemi doldurmak adına o saatlerimi geçirdiysem de bu sabah adam gibi hiçbir şey yiyemeden o saatlerim geçti. minik birkaç sunta yolladığımı hatırlıyorum...

öğle saatlerinde ofiste olduğum ve ofis sonrası gerekli tüm kalın şeyleri üstüme alarak (alta şort, üst tarafta t-shirt+forma+uzun kollu kapişon üçlüsü ile koşu hazırlıkları) önce çamaşırhaneye ardından da 20 dakikalık minik bir koşu yapmak için deniz kenarına gittim. Tabii bu esnada "İçimizdeki Şeytan" ın son 20 sayfasına geldim...(hoppp dikkat spoiler var burada!) Macide çok pis ayar veriyor an itibarı ile Ömer'e! :)

Evet, aslında 31 derecenin altında kalın kapişonlu uzun kollunun altna forma giymek her babayiğdin harcı olmasa gerek ve "manyak mı la bu çocuk?" dediğinizi duyar gibiyim, ama Cuma saat 16:00'dan sonra hayatın durduğu ve sadece belirli marketlerin açık olduğu Bremen'de (ya da Almanya'da) Pazar günü spor yapmanın ve güzel bir şekilde ter atmanın tek şekli kalın giyinip koşmak! Bir haberde mi okumuştum, yoksa televizyonda mı görmüştüm tam olarak hatırlamıyorum ama, bir köyde/şehirde bir kadın sıcak günlerde kapısını kapatarak kışlık yün kazağını giyerek müziği sonuna kadar açıp göbek atıyor/dans ediyormuş. Ve bununla çok hızlı ve verimli biçimde (verimli/sağlıklı olduğu meçhul kanaatimce..) kilo verdiğini açıklamıştı. Hatta iskelet haline bile geldiği söyleniyordu...Özellikle düğünlerde çok fazla ve çok arzulu şekilde göbek atarken her zaman aklıma gelen bir fikirdir bu..."Her ay 2-3 düğüne sadece göbek atmaya gitsem çok süper zayıflarım!" sloganım hala geçerli :) Kalın elbiseler giyerek hızlı ve/veya yavaş şekilde hareket ederek terlemek ve terle birlikte zayıflamak aslında normal...sonuçta insan neden saunaya girer ki? Değil mi? Bu konu hakkında ileriki günlerde kendimi ve bünyemi test edip onay vermeye çalışacağım ve size de aktaracağım tabii..

Çamaşırhane sonrası akşamüstüne kadar içtiğim "n" sayıda şekerisiz çayın ve ardı arkasını kesemeyerek an itibarı ile 7.bölüme geldiğim İkinci Bahar sonrası ikindi saatlerinde akşam yemeği adına kahvaltı hazırladım kendime! 2 dilim kara ekmek (ekmeğin rengi yekten kara ama!) 1-2 kaşık bal, beyaz ve kaşar peynir, domates...Çok acayip doyurdu ama ya! Şu anda gerçekten birşey yemek istemiyor insan...

bugünlük sanıyorum bu kadar.

yarın yeni hafta. cuma günü akşamı ve haftasonu size essen'den bildirebilirim. duruma göre.
yarın spor var. atı terleteceğiz gene.
ikinci bahar çok efsane gidiyor. herkes keşke ali haydar olsa.
sanıyorum okunacak türkçe kitabım kalmadı. 
bir ara babama laf çarpıtıp bir sabahattin ail kitabı daha getirtmem gerek. 
büyük ihtimalle kuyucaklu yusuf ya da hep genç kalacağım olacak bu diğer kitap.
ev sahibimin büyük yardımları ile eve receiver aldım. yaşasın alman kanalları.
oturdum hatta geleceğe dönüş 2'yi yakaladım! cuma akşamı 3.filmi gösteriyorlar.
suratımdaki sivilcelerden dolayı sakal bırakıyorum. kaşındırıyor ama olsun. 
değişik bir suratla gelirim birkaç haftaya.
yarın akşam balık yiyebilirim.
doctor who da bir yandan çok güzel gidiyor. companion olarak martha jones şu ana kadar gayet iyi.
gözlerim kapanıyor yeter bu kadar.

iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
22.07.2013 - 00:54




17 Temmuz 2013 Çarşamba

31.Gün: "Peynirli/Salamlı Sandviç"

Selam!

Bütün gün oturmaktan çok fena sırtım ağrıyor. Kısa, öz, ve fotoğraflar ile hızlı geçeceğim.

Haftanın belki de en yoğun günüdur Çarşamba'ları hep benim için. Hafta ortası, arkadaş her türlü bela da bizi mi bulur? İnsanların tüm yanlışlarını düzeltmek, ve tüm gün etrafa evraklar hazırlayıp yollamaktan imanım evredi ama olsun...Kahvaltıyı kahve ile minik bir Laugenbretzel ile geçiştirdim. Üzerine patronun ofise gelirken her Çarşamba/Perşembe günü hazırlattığı kahvaltı ayağına minik parçalarda bir de peynirli sandviç. n sayıda şekersiz kahveyi saymıyorum tabii.

sabah yediğim laugenbretzel.
evet. ekmek ayarında ben de farkındayım.
bunu bitiremedim ama.
kaldı diye üzüldüm resmen.


Öğle yemeğinde sırf 4 yuro verip pahalı bir salata yemeyeyim diye kolaya kaçarak peynirli/salamı bir sandviçin yanında meyve suyu içtim. Toplam fiyatı 2.5 yuro! ( 'Euro' yerine "yuro" yazmayı seviyorum)

uzun zamandan sonra
ilk meyve suyum.
geçen hafta aldığım Çin yemeği.
soya sosu ile harmanlamaca.

evet.
şu anda çok başım ve sırtım ağrıyor. 
gönül isterdi çok şey yazayım.
yatıp uzanmam gerek.
bir yandan televizyonda Doctor Who akıyor.
10.doktor David Tennant gerçekten çok iyi bir aktör.
üzerine 11.doktor Matt Smith nasıl olacak bilemedim..
su içeyim ya. bu aralar nedense canım su içmek istemiyor.
yarın spor var bak aklıma geldi. atı fena terletmeli
bu sefer uzun kollu kapişonlu giyeceğim, neler olacak bakalım. 
(buna "kapişon" mu denir yoksa "kapşon" mu denir bilemedim)

iyiakşamlar

Emre
Bremen | Almanya
17.07.2013 - 21:45

16 Temmuz 2013 Salı

30.Gün: "İçimizdeki Şeytan"

Selam!

Her zaman bir yemek ismi ile başlardım, ama bugün beni derinden etkileyen bir olgu ile yazıya başlayayım dedim..

Sabah çok zor kalktım ya...(geceleri erken yatmam gerekiyor, fena baş ağrısı var, bari şu yazıyı hızlıca bitireyim ya...) ve kendimi yataktan attığım gibi giysileri düzgün seçemeden ofise...her ne kadar yıllardır "artık bundan sonra her sabah mükellef bir kahvaltı ile evden çıkacağım!" desem de gene sonuçta yemeksiz acele ile kapıyı kilitleyip (bazıları da buna "kitleyip" der..) çıkan gene ben oluyorum! :)

İğrenç bir öğleden öncesi ardından güzel bir salata ile öğle yemeğini aradan çıkarttık :)

adam gibi bir salata ile yaklaşık 15 sayfa rahat harcanıyor.

Akşama doğru "evde ne yiyeceğim acaba?" diye düşnürken masamın altındaki spor çantası ve ofis sonrası koştura koştura gideceğim bisiklet/koşu bandım aklıma geldi :) Saatlerin geçmek bilmemesi, ve 10 dakika geçmiş olmasına rağmen bu 10 dakikanın 10 sene gibi geçmesi zor tabii...neyse.

salona girdiğimde Werder Bremen hentbol takımı eşliğinde önüme kitabımı koyarak 20 dakikalık bir bisikleti hemen ayarladım kendime. Sonrasında 15'lik dambıllar ile "yanlara" çalıştım (beril bak burası seni ilgilendiriyor :Pp) ve toplamda 200 kere sağ tarafa ve 200 kere sol tarafa kastırarak belimi bir 10 dakika daha yapsaydım incitircesine kastırarak inceltmeye çalıştım :) Ha bu arada işe yarıyor...ilk zamanlardaki 5 kilo ile çekilen acı artık 15 kiloda bana mısın? demiyor. (bu arada bu "bana mısın? demiyor" lafı ne kadar ilginç geldi bir anda ya...değişik.)

kitap ne yazık ki makinaın üstünde durmuyor ya...


"at terli."
çantalarım. ayakkabılarım.kitabım.
bisiklet için son hazırlıklar.
çin usulü yağsız az soya soslu
minik akşam yemeğim.
yanında bol su :) 

"İçimizdeki Şeytan" herhalde uzun zamandır okuduğum en iyi kitaplardan biri. Favori Kitaplar listeme herhalde 2.sıradan girer, ki 1.sırada da"Kürk Mantolu Madonna" vardır.

Benim ne kadar azılı bir Kürk Mantolu Madonna hayranı olduğumu beni yakından tanıyanlar belki bilir, ama ilk bakışta onun kadar göz önünde olmayan bir eser de olsa, şu an itibarı ile kalbimde "minik bir oyuk açmış" başka bir kitaba başladım geçen haftasonu: "İçimizdeki Şeytan". Şu anda Ömer ile Macide'nin bol ihtiras, şehvet ve o aşk dolu ilişkilerinin ilk tohumlarını attım sayılır.

Hiç yapmadığım birşey yapıp, Ömer'in Macide'ye ilan-ı aşk ettiği satırları sizinle de paylaşmak isterim. Hayatım boyunca herkesin bir şekilde birkaç saniye bile olsa hissetmesini istediğim duyguları bugün kitabın o minik satırları arasında kendimi kaybederek okudum adeta...

şöyle başlıyor Ömer:

"muhtaç olduğumuz havayı istemem demeğe, mekan içinde bir yer işgal etmekten vazgeçmeye kuvvetimiz yoksa, bize verilen bir aşkı almamağa da iktidarımız yoktur.. sizi seviyorum.. hem nasıl seviyorum yarabbi.. şu anda bir tarafımı kesseniz acı duymam. sizin için herhangi bir şeyi yapmak istediğim zaman beni durduracak kuvvet tasavvur edemiyorum. ölüm bile buna muktedir değildir. bakın etrafımızdan bir sürü insanlar geçiyor, birçoğu dönüp dönüp bize bakıyorlar, daha doğrusu bana bakıyorlar. hangisini isterseniz yakalar ve öldürürüm. o buna karşı koymak istese bile, bunun bir aşk için lüzumlu olduğunu öğrenince gevşeyecek, mukavemeti kırılacaktır. bakın, nasıl siz de aynı benim gibi sarsılıyorsunuz. hayatınızda böyle bir şeyin ilk defa olduğu muhakkak, söyleyin bana, içinizde hiç yabancılık var mı? bütün bunlar sizin için malum şeyler değil miymiş? yalnız bu anda kafanızda bir örtü açılıyor ve ruhunuzun en zengin tarafları önünüze seriliyor. hiç yanılmadan biliyorum ki, siz de benim gibi şu anda bozuk kaldırımlar üzerinde yürümekte değilsiniz. siz de vücudunuzun elli veya altmış kilo ağırlığından kurtularak ilerliyorsunuz.. bakın, beyazıt’a gelmişiz.. nasıl? ne kadar zamanda? bunları bilmiyoruz. zamanın olduğu yerde kaldığını ve bizi huşu içinde dinlediğini fark etmiyor musunuz?... elinizi bana verin.. nabzınız benim ki kadar, belki daha hızlı atıyor.. bileğinizin terleri elimi yakıyor.. güzel göğsünüzün altındaki mini mini kalbinizi görüyorum... 

şu anda yok oluversek herhangi bir teessür duyar mısınız? hayattan ayrılmayı istemeyiz, çünkü tatmin edilmemiş birçok arzularımız vardır. fakat şu anda hiçbir istek bizi bir yere bağlamıyor. ruhlarımızın dopdolu olduğunu hissetmiyor musunuz?... bileğiniz insanı çıldırtan bir teslimiyetle parmaklarımın arasında duruyor. bütün ince dallardaki yapraklar gibi titriyor. bana bu anı yaşattığınız için size minnettarım. hayata, tesadüfe, beni dünyaya getirenlere, herkese, her şeye minnettarım. artık evinize geldik. ben girmeyeceğim. sizi tekrar görünceye kadar bu anları kafamda yaşatmaya çalışacağım. ne yapacağımı biliyorum. belki şehrin dışına çıkarak sabaha kadar koşar ve şafakla beraber buraya gelirim, belki de burada, duvarın dibinde oturur ve sizden etrafa yayılan havayı yakından koklamak isterim..."   

bu kitap kendisini 4-5 kere daha okutacak galiba.

bugün beni derinden etkileten birşeyler bitireyim dedim.
şimdi gene onun esiri olmaya gidiyorum.

iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
16.07.2013 - 23:35



15 Temmuz 2013 Pazartesi

29.Gün: "Tost"

Selam!

Birkaç günlük yoğun geçen bir aranın ardından gene buradayım!

Ofis arkadaşım çok süper bir zamanda Fransa kıyılarına giderek (bir ara nereye gittiği ile ilgili ayrıca yazı yazacağım...ama kumsalı çok hoş bir yere gidecekti.) beni diğer ofis arkadaşım (ki kendisi büyük ihtimalle 50-55 yaşlarında) ile birlikte bırakarak Pazartesi günümün nefessiz ve sadece minik bir salata ile (minik değil ya işte..bildiğinizi her gün öğlen yediğim salata) geçirmemi sağladı. Buradan kendisini konteynerler dolu küfürle kucaklıyorum :)


salatam ve ben her öğlen buluşacak şekilde
seviyeli bir ilişki içerisindeyiz.

Ya çok ağır bir gündü ama! 08:30'da başlıyoruz çalışmaya (sanıyorum bunu önceden de söylemiştim). İlk nefes aldığımda saat 13:45, ikinci nefes aldığımda ise saat 17:30 idi. Aralarda sadece şekersiz sütlü kahve içerek (aslında şekersiz sütlü kahveye karşı olduğumu hep söylemiştim...bu aralar nedense elim gidiyor kahveyi doldurduktan sonra buzdolabındaki halb-fett (yarım yağlı) süte) ofisten çıkıncaya kadar kendimi geçiştirdim

Akşam yemeğinde minik bir tost ve çay ile (bu arada tostun fotoğrafını niye çekmedim ki? İki seneyi aşkın zamandır buradayım, ilk kez adam gibi bir tost buldum, yedim, fotoğrafı yok..neyse) geçiştirerek şu anda bir yandan bu yazıyı tamamlamaya çalışıyorum, bir yandan da n sayıda şekersiz içeceğim çayın suyunun kaynamasını bekliyorum. Herhalde olmasına bi 5 dakika falan var...

Akşam Bremen Rotaract toplantısı olduğu için ne yazık ki spora gidemedim, ama çantam ofiste masamın altında kuzu gibi bekliyor beni :)

Yarın adam gibi bir kahvaltı etmek için biraz erken mi kalksam acaba...? 
bugünkü stresin ikinci raundu yarın. nefessiz bir gün daha beni bekliyor.
öğle yemeğinde çorba istiyor canım. 
herhalde "chili con carne çorbası" içebilirim. (evet bu isimle satıyorlar çorbayı..)
akşama balık yapmak istiyorum. Bodes'ten güzel bir balık alırım.
bir de beyaz şarap gerek tabii.
blogu yazarken kullandığım iMac'i artık bırakmak istiyorum. 
yoksa kuvvetle ihtimal parçalayacağım.
güzel bir johnny depp filmi izlemek istiyorum. yardımcı olun hadi.
bu arada yeditepe istanbul çok güzel bitti. 
şimdi sırada 45644124635465.tekrarı ile "İkinci Bahar" var.
günbiteremregider.

sizi şu anda içtiğim çay ile selamıyorum.


iyigeceler.


Emre
Bremen | Almanya
15.07.2013 - 23:47
(PS: o değil de bu arada tam bir ay olacak bloga başlayalı...)

11 Temmuz 2013 Perşembe

25.Gün: "Breminale"

Selam!

Bugün kaçamak yaptım! :)

Evet, normalde Pazar günleri delireceğimi herkes bilir (!) ama bugün birazcık değişik oldu, ev sahibime kahveye gidip ev içerisindeki değişiklikleri (muftak değişimi, yeni Tv, vs.) konuşmak için gittiğimde beni "Breminale"nin açılışına götüreceğini, orada birer bira içip birşeyler yiyeceğimizi, ama önce evde biraz oturup meyve yiyeceğimizi" söyledi. Kafamda "ulan yoksa bu Breminale bizim bildiğimiz Berlinale gibi midir? off şimd ne filmler izleriz beee!!" düşüncesi varken zaten o "birşeyler" lafından sonrasını pek de dinlemedim, korkudan ne yapacağımı şaşırdım, keza ev sahibimin göbeği şu ana kadar bir insanda gördüğüm en orjinal büyüklükteki göbeklerden biri (ya da abartıyor da olabilirim...ona siz karar verin artık!)

yoğurtlu şekersiz çilek.
hesapta bunu tatlı diye verdi
canım ev sahibim
ha, bu arada klasik öğle yemeğimi de unutmayalım...




Breminale bugün başladı, 14'ü Pazar akşamına kadar devam edecek...
Zaten midem kazınıyor, bir de üstüne bira ve sosisli sandviç yiyerek tesisatı bozmak istemesem de, ev sahibi sözünde kararlı çıkınca beni de buna mecbur etti. Allahtan sosisli iyiydi! :)


2.5 yuroya fena olmayan bir deneyim.
tadı Beck's'ten daha güzel!





















İnsanların hafta içi olmasına rağmen minik bir Woodstock edasında Weser nehri kıyısını doldurması inanılmazdı :) Yarın iş var heyooo!! Hoaap!! diyen de olmadığı için, herkes kendi hayatını yaşayarak ya da yaşamak için gelmişti :) 4 büyük çadıra 4 ayru müzik türü (rock-alternatif-jazz-house) ve yaklaşık zilyon tane değişik yemek yeme yeri (offf amma çok "y" harfi varmış bu son lafımda...) vardı. Bir kere daha giderim belki. Ondan gayrı daha da olsa gitmem zaten, fazla abartmamalı. Şşşş ;)

müthiş ev sahibim Reinhold! :) 

bu bir "kalabalık" değil tabii.
gördüğünüz bu insanları 86345 ile çarpabilirsiniz.
işte o kadar insan vardı bu akşam
weser nehri kıyısında.



işte bu akşamın değişik geçmesi böyleydi.
şimdi kısa kesmem gerekecek. 
ya bugün spora gidecektim, o yattı. 
yarın bunun telafisi fena olacak belli.


iyigeceler.

Emre 
Bremen | Almanya
11.07.2013 - 01.38



8 Temmuz 2013 Pazartesi

23.Gün: "Antrikot"

selam!

bugün çok farklı şeyler duydum. genelde hiçbiri beni ilgilendirmez ama bir şekilde ilgilendirdi galiba...

okan bayülgen'nin açıklaması mesela. kanımca zırvalamış. bilemem. neyse.

andy murray, çok uzun süreden sonra ilk kez wimbledon'u kazanan ingiliz olmuş. ilginç geldi.

gene de en çok konuşturan da sanırım kadıköy'deki festival oldu, umarım devamı gelir!

bugün kısa keseceğim galiba.
sabah çok ilginçtir 10:30'da kalkış ve nefes almadan çalışılan bir 1-1.5 saat.

kendimi delirtmeye adadığım pazar gününden dolayı hofbræuhaus'ta brunch ve yarım litrelik portakal suyu ve sonrasında çikolatalı puding! (pazar günleri delireceğimi söylemiştim - şimdi işin yoksa bunu yarın yak!)

kimbilir burada neler vardı. şimdi hatırlamıyorum.

o kadar pudingi 1 saatlik yürüyüş sonrası yakarak eve geri döndüm, ve akşam saatlerine kadar çalışmaya devam ettim. hayatta en nefret ettiğim şeylerden biri, gerektiğinde ulaşmam gereken insanları aradığımda ulaşamamam... en uygunsuz zamanda arayan/rahatsız eden/ulaşabildiğim insanları tam arzuladığım vakitte bulamamam, hele ki bunun işle ilgili olması stresi artrırdı. akşamına bu stresten beni anca az yağlı bir antrikot kurtarabilirdi. yanına yaptığım salatalık gayet hoş fakat tuzsuzdu! (bayağı tuzsuzdu aslında yaa...hani zevk alamadan yedim desem yeridir...)


neden hazırladığım salatanın
fotoğrafını çekmemişim ki?
bu eti hazırlarken bir tatlı kaşığı yağ
kullanılmıştır.























bir ara ütü yaptım falan.

ha, imkansızlıklar bu sefer kendisini affettirdi ve temiz bir çay bardağı ile 3-4 bardak güzel rize turist çayımı höpürdeterek akşama doğru yola koyulduk.

bu bardak altlıklarını seviyorum!

bu arada bir türlü de iş bitmedi allahımmm!!! sonunda evde oturmaktan sıkıldım, ve yanıma sabahattin ali'yi de alarak beraberce deniz kenarına gittik. beni hiç yanlız bırakmaz kendileri. sevmişimdir. hep seveceğimdir. onunla birlikte geçirdiğim 1.5 saat gerçekten beni mutlu ve huzurlu bir adama dönüştürdü. 'içimizdeki şeytan' sanırsam tekrar tekrar okunası kitaplar listeme 2.sıradan girecek. (ilk sırada 'kürk mantolu madonna' var tabii ki.) 

deniz kenarından dönüşte cafe litfass'a uğradım.
bir kahve kaptım. 1 yuro 80 sent.
bildiğin soygun yani.

neyse. gün bitti. yeni hafta. pazartesilerden nefret ediyorum.
yarın spor. at çok fena terli. yakmak gerek bugün yediklerimi.
önümüzdeki üç haftasonu evde çalışmaca. 
yarın iş sonrası bir ara balıkçıya gidip güzel bir balık almam gerek.
akşam yemeğini de düşünmeliyim. ne yesem lan acaba?!
balık sonrası rotaract toplantısı var. ama bir pub'da gerçekleşecek. 
toplantıda herhalde şekersiz kapuçino içerim.
daha çarşafları değiştirmemişim!

iyi geceler.

Emre
Bremen | Almanya
08.07.2013 - 00:50
(imla kurallarına uymamak güzelmiş.)

7 Temmuz 2013 Pazar

22.Gün: "Somon"

Selam!

Bir haftasonu da geç uyanmak istiyorum ya!! saat 08:30'da kalkmak nedir?!?!
(sinirlendim.)

Zaten en sevmediğim şeylerden biridir, başucumdaki lambayı açık unutmuşum, gecenin bir yarısı
(saat 04:00 suları) kalkıp onu söndürmek için ayrıca uyandım, Ulan bi de üzerine bunun olması...Hayır yani sabah kalkıp insani tavırlarlar hareket etsem neyse, kalktığım gibi bilgisayarın başına geçip nefes almadan tam 4 saat geçirdim. Gayet bir haftaiçi çalışma günü gibi!! Çalıştığımız insanların yaptıkları minik de olsa hatalar +1 saat koyunca yerimden kalkmadan, hatta adam gibi yüzümü yıkayamadan tam 4 saat sonrası kafamı çevirdiğimde zaten manzara dehşetti. Yaklaşık 15-20 tane sinek eve dadanmış ve heryeri sarmıştı! Bulaşık bırakmadan, kirli bir şeyin etrafta olmadığını anlayarak, sonuçta gayet temiz bir mekana da 15-20 sinek...ı-ıh! yok abi! Delirdim!

sinek öldürme teli.
ya da, "maşası".
 işin güzel tarafı, tam 1 yuro olması
soldaki kapsüllerin içinden
yapıştırıcı çıkıyor ve uygun yere asılıyor.
gücü yaklaşık 8 haftaymış...























Söylene söylene markete sinek öldürme teli (bunun ismi bu herhalde? ben fena salladım, ama "tel" lafı daha bir hoş geldi kulağıma...bilen varsa anlatsın!. bak şimdi görüyorum da, "maşa" da fena bir isim değilmiş) ve Raid benzeri fısfıs sinek öldürme ilaçları almaya gittim. Önceden evde kalan bir fısfıs olduğu için çıkmadan öksüre tıksıra evi ilaçlayıp markete gitmiştim. Dönüşte (saat 13:30 sularında...düşün kaç saat geçmiş aradan..) Starbucks'a uğrayıp Frischkaesebagel ve (hazır olun!) "Non-Fat Decaf Cafe Latte" aldım! Tadı inanılmaz! Sırf şu kahveyi içebilmek için eve giderken yolumu değiştirip Starbucks'a uğrayabilirim! :)

bir dahaki sefer fiyatını da yazarım
ama sanıyorum toplam 5.75 yuro tuttuydu.

Yürüyerek eve geldim (evet...bu yazıyı muhtemelen okuyacak olan ve içinden "ulan ben sana bisikletini yaptır dememiş miydim?! Hem bak bisiklete binsen daha da rahat zayıflarsın?!" diyen babam her ne kadar yürüyerek ulaşacağım yerlere gitmemi tercih etmese de...) ve sanki yaklaşık 1 saatlik bir ara vermişiz ve manyaklar gibi çalışmaya devam edelim bakalım!" yorumlarını içselleştirerek mesaj kontrollerine ve cevaplarına devam ettik. Bir yandan da (hesapta iş yapıyorum bak...) Yeditepe Istanbul'a bakıyordum (ama herhalde 15.-20. bölümden sonra çok saçmalamaya başlamışlar...Emre Kınay ve Uğur Polat var diye izliyorum gerçi..) Sonunda iş yavaşladı ve babamlarla konuşmam sonrası, fare atılınca kafası yarılacak şekilde boş olan buzdolabına birşeyler koymak ve akşam yemeğini balık yiyerek en sağlıklı ve en yağsız şekilde aradan çıkartmak için yukarıdaki sinek ilaçlarını aldığım süpermarkete ("Rewe") tekrar uğradım.

"en yağsız" dedik, ama gene de
ayıp olmasın diye somonun hazırlığında
 bir tatlı kaşığı çiçek yağı kullandım.
salata yaparak uğraşmak istemedim,
gittim ve hazırını 2 yuroya aldım.
balsamik sosu ile şahane oluyor...


...ve karşınızda "Rotkæpchen"
şampanya tatlı ve neredeyse alkolsüz bir içecek.

ve...finalde ne mi oldu?

gerçekten inanılmaz lezzetli, ve doyurucu bir akşam yemeği! :)
(ps: iPad'deki kadın annem.)

İnanılmaz bir akşam yemeği ve sonrasındaki boş 1.5 saat sonrası sıkıntıdan patlamamak amaçlı
kendimi çamaşırhaneye attım, ve 45 dakikalık kurutma sırasında da Abdülcanbaz'ın "Ramona" hikayesinin yanında 1.5 litrelik bir şişe su içtim.

bacağım. makinalar. abdülcanbaz
ben.


yavaştan gözlerim kapanmaya başladı. dükkanı kapatmanın vakti gelmiş de geçiyor hatta!

yarın öğleden sonra (eğer bugünkü gibi bir yoğunluk olmazsa?!) formamı ve şortumu giyip
hızlı tempo yürüyüş yapmayı düşünüyorum. akşama da çin üsülü wok'ta yapılabilen bir yemek yapacağım. 

Şu anda Wok'um yok ama artık bir şekilde idare edeceğiz onu da...


Neyse. bugünlük kaçar.

Emre
Bremen | Almanya
07.07.2013 - 00:17



5 Temmuz 2013 Cuma

21.Gün: "Balık"

Selam!

Bugün ofiste misafirler vardı :) Sabahın köründe kalkmak yetmiyormuş gibi, bir de üstüne zoraki cillop gibi giyinmek gerekti.. "madem misafir gelecek, iyice güzel giyinelim, takımları çekeyim?" cümleme gelen cevap: "aaa olmaz! sen takımları giyeceksin, ben kot pantolon olmaz, beyaz gömlek, kot pantolon altına siyah ayakkabı giy gel". Zoraki olarak giyinmeyi, hele ki zoraki olarak iğrenç giyinmeyi hiç sevmiyorum. Kahverengi kemerin altına siyah ayakkabı nerede görülmüş şeydir allah aşkına yaaa? :)

Sabah ofise gelmeden diğer şirkete gelen mesajları bakmaya giderken yolda açık Starbucks gördüm, fena çekti kendine şerefsizler :) Sabah kahvaltısını Frischkaesebagel ve Chai Tea Latte ile kapattım. Chai Tea Latte gerçekten güzel..şekersiz ve en azından uzun zamandan beri arzuladığım bir tad...Bana da güzel dostum Çağın alıştırmıştı Chai Tea Latte'yi. Haha artık kulağı nasıl ağrıyordur Çağın'ın an itibarı ile kimbilir! :)

Misafirler geldi, yaklaşık 10 kişi. Yedikleri sadece ekmek üstüne çiğ kıyma....evet. yanlış duymadınız! :) Kuzey Almanya'da, özellikle Bremen ve Niedersachsen eyaletlerinde (Bremen, Hamburg, Berlin gibi şehirler gene isimlerinin olduğu eyaletlerin başkenleri aslında...) çokça yenen bir yiyecek Hackepeter..İğrenmeme ve sevmememe rağmen her Perşembe günü yaptığımız ofis kahvaltılarında bana akıllarınca espri yaparak takdim ettikleri "yiyecek" :)

bayağı bildiğiniz çiğ kıyma ya bu....
üzerine tuz ve karabiber konularak yeniliyor.


Ofisteki uzun boylu ve bol kilolu misafirler Hackepeter dolu tabakları hopur hupur yedikten sonra işlerine döndüler ve yoğun geçen birkaç saatin ardından öğle yemeğinde bol yağlı dana eti yemek için dışarı çıkmaları ile ben de kendimi dışarıya attım :) Klasik olarak yolum tabii ki fırına düştü, ve içeri girmemle çalışanların "Emriii!" diye bağırlamarı bir oldu. Ya o değil de, benim sinir olduğum konu bu işte! Biz, en komplike isimleri ana dillerinde nasıl okunursa öyle söylüyoruz, bir de rezil olmayalım diye iyice öğrenerek ve bilerek söylüyoruz, ama gel gelelim (bu lafı da uzun bir süredir kullanmıyordum iyi oldu ha!) olay benim ismini söylemeye gelince (sanki gerçekten çok uzun ve zor bir isimmiş gibi!!) herkeste bir zorlanma mevzu bahis oluyor...Abi "Emri" ne ya?...."Emri"...

En sevdiğim şey de yoğun saatlerin çok çabuk gelip geçmesi! Bugün ne ara öğlen oldu, ne ara akşam 16:30 oldu, ne ara paydos oldu çantamı toparlamaya başladım, hatırlamıyorum :) 

öğle salatası.
bu sefer kaçamak yapıp üstüne yoğurt koydurdum :)

Akşam yaklaşırken "evet, bu akşam sağlıklı ve midemi şişrmeyecek şeyler yiyeceğim" diyerek kendimi kandırdım. işin güzel tarafı bunu başardım da! :) "Et mi? yoksa balık mı?" derken kendimi buzdolabının üst rafındaki karidesleri açarken ve tavanın altını yakarken buldum :) Önceden altığım filetonun da minik bir parçasını kopartarak light peynir eşliğinde değişik fakat an itibarı ile fena doyuran birşeyler hazırladım :) Tadı güzel. ucuz da! Yemeğin fotoğrafını niye çekmedim bilmiyorum ama...

yaklaşık 3 dakikada enfes bir hal alan
minik karideslerim ve ben :)

Yarına yiyecek birşeyim yok. İçerisine fare atsam herhalde başı yarılır...öyle boş dolap yani.

Alışveriş yapmam gerekecek galiba...

Akşama ne yesem? Şişirmeyen, sağlıklı, doyurucu...
Hadi bana yardım edin! :) 
(yoksa herhalde bir şekilde salataya tav olacak gibiyim...)


iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
05.07.2013 - 00:23


3 Temmuz 2013 Çarşamba

20.Gün: "Et ve Bolca Fotoğraf"

Selam!

İnanılmaz ama gerçek! Zaten başlığı yazarken zorlandım sayılır! :)

Et yemeyi sevmemem hep bu Bremen'deki dana etlerinden işte ya....Motoru bozunca beni etten soğuttu adiler :) Bugüne kadar tavuk-balık takılıyorduk işte :) Domuz da değil hani, dana...Neyse.

Kelimeler şu anda bünyeden çok zor çıkıyor, an itibarı ile gecenin değişik bir kenarındayım, onun için sanıyorum bugün fazla uzatmayacağım. Fotoğraf bazında anlatıyorum, yaşayın valla :)

Şöyle ki:

kahvaltı.
kapuçino.
peynir-ekmek.
öğle yemeği.
uzun aylar sonra içtiğim belki de ilk meyve suyu.
kamemberli (camembert) ekmek.


çok yoğun ve yorucu bir gün sonrası
bisiklet başında geçirilecek 40 dakika öncesi...
                               


40 dakikanın bitmesine 16 saniye kala....
:)


bu esnada tabii ki zamanın geçmesi gerek...
yeditepe istanbul.
oktay kaynarca ve emre kınay.
her ne kadar güzel bir et gibi gözükse de...
tadı "kötüydü" ya.
en kısa zamanda (mesela yarın)
güzel bir et almam gerekecek.

Gün yorucu, sıkıntılı, stresli ve o kadar da boş geçti anlatamam ya. 

üzerine akşam yemeğinin de tadının kötü olması iyi oldu! :)


Yarın Çarşamba (ya da şu an diyelim) akşama daha güzel bir et ve değişik bir menü olacak sanırsam...

Beyaz şarap da içmek istiyorum hem? Bir bardak patlatırım belki..?

iyigeceler.

Emre
Bremen | Almanya
03.07.2013 - 00:38

2 Temmuz 2013 Salı

19.Gün: "Süt"

Selam!

Bugün kaç bardak süt içtiğimi bilmiyorum...herhalde bir kutu bitirmişimdir. (yakın gelecekteki planlarımın arasında boşanıp boşanıp semer yemek de var yani, merak etmeyin...) Sırt ağrılarımın birazcık daha rahatlaması adına (bir yerde görmüştüm bunu) bolca süt içmenin iyi geleceğini söyleyen bir yazı okumuştum. Ne kadar doğru, ne kadar yanlış bilinmez ama, ilerisi için fena fikir değil. Yanlız çok şişiriyor be usta! Gaz çıkarmaya kaç kere yeltendim de rezillik çıkmasın diye kendimi tuttum yani bilemiyorum (evet. rezillik derecesinde iğrenç bir durum. ama yapacak birşey yok. süt bu. şişiriyor bünyeyi!)

kæsebrötchen - kahve

Yukarıda da rahatlıkla görülebilecek sabah yediğim minik Kæsebrötchen'den (bkz.peynirli minik ekmek) sonra, kendimi öğleden sonraya kadar şekersiz çaya, öğle arasında minik bir peynirli/domatesli sandviçe ve sonrasında da süte verdim.

Şişkinlikten birhal olmuş şekilde ofisten çıkarak eve koştum :)

Sonrasında evden çıkıp toplantı...Eve dönüş saat 22 civarı, ve şu anda minik minik mide gurultuları başladı, ancak sabır modunu açtım, yarın sabah saatlerine kadar bu modda yaşamaya çalışmam gerek...Ah be...eskiden bu saatlerde Rollo Döner'e düşerdim. Neyse, o günler artık biraz zor gelir hahah! :)

Yanlız gerçekten çok stresli ve yorucu bir gündü, dolayısı ile toplantı öncesi açılmak icap ediyordu ("icab")  bir bardak şekersiz Starbucks Americano fena ayılttı ;)


şekersiz kahvelerin şahı. Starbucks Americano.
bkz. acayipkahvereklamıyaparım.

toplantı öncesi midenin boş kalmaması amacı ile
hazırlanan roka-domates-çay üçlüsü

Yorgunluğum fena depreşiyor, bugünün özeti 'bol çay ve süt' dür herhalde...

Yarın spor var, ve yeni (!) dizim Yeditepe Istanbul'un 15.bölümündeyim. Dizinin daha 30 küsür bölümü daha var, dolayısı ile 30-40 dakikalık bisiklet ve koşu günlerim gene beni bekliyor :)

Emre bugün erken kaçaroğlan.

hadibakalımöptümherkesi.

Emre
Bremen | Almanya
02.07.2013 - 00:54

1 Temmuz 2013 Pazartesi

18.Gün: "Tiramisu ve Genç Werther'in Acıları"

Selam!

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün haftanın benim için bir şekilde en çılgın günü olacaktı aslında. Finali Tiramisu ile yaptım gerçi evet,  -ama kafamda bol yağlı/kolesterol'lü bir brunch + yanında büyük boy Sprite varken orta sıcaklıktaki bir Bremen pazarında evde hapsolup iş yapmak buna tabii ki engel oluyor! :)

Geç kalkma arzuma rağmen tepemdekilerin rezil çekiç seslerinden dolayı gene erken kalktım (özellikle Cumartesi geceleri - hiç sektirmeden her Cumartesi diyebiliriz şuna aslında - neler yaptığını ve ne tür sesler duyduğumu (!) şu anda söylemeyeceğim, ama ünlem işaretinden anlamış olmanız gerektiğini umuyorum!) ve en sevmediğim şey olarak kalktığım gibi bilgisayarımı açtım. Ya, daha yatakta iken teleondan mesajlarıma bakıyordum, böyle rezil bir durum var mıdır acaba?! Neyse gemileri ben kurtacağım sonuçta ya...!

Çok uzun süredir düşündüğüm birşey olarak önceki gün kek yapmıştım, ve en azundan her gün ya da 2 günde bir birer dilimi şekersiz çay ile sünnetleyebilirim? düşüncesi ile hazırladığım vanilyalı kek bana sabah kahvaltısı olarak buzdolabından göz kırptı, ancak ne yazıktır ki suratına bile adam gibi bakamadım :(  İki tane şekersiz çay, iki sunta ve beyaz peynir ile sabah saatlerinde "kahvaltı" diye tabir edilmesi çok zor birşey ile geçiştirdim diyebilirim aslında....Bu haftasonu çalışmıyor olacağım düşüncesi ile o kadar rahat bir Cuma sabahı yaşarken, öğle sonrası iş yoğunluğu ve haftasonu evde çalışma düşüncesi beni o kadar germiş ve yormuştu ki, o sinir bozukluğu ile ne yediğimden birşey anlayabildiiiim, ne de düzgün bir fotoğraf çekebildim...o kadar canım sıkkındı bu haftasonu yani anlayacağınız...gereksiz haftasonlarından bir tanesi daha!

Neyse, sabahın erken saatlerinden öğle saatlerine kadar evde hapsolmam bana değişik alternatifler sundu; mesela, Johann Wolfgang von Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" kitabına başladım! :) Kitapta aslında Goethe kendi başından geçenleri Werther'in ağzından bir arkadaşına mektup yazarmışçasına anlatıyor...


Kitabın önsözünden/sonsözünden anlaşılacağı üzere, zamanında bu kitabı okuyanlar arasında intihar edenler olmuş, hatta kitabın kahramanı Werther'in giydiği elbisenin zamanın moda elbiselerinden biri olduğu, kitabın bir kopyasının Napoleon'un her daim cebinde olduğu ve defalarca okuduğu söylenir...Temiz bir Türkçe çevirisi var ama, helal olsun ;) Yormadan okutuyor.. Ama öylesinde sürükleyici ki! Sürükleyici kitapları okumayı seviyorum, ama gerçekten çok beğendiğim ve bir an önce bir sonraki sayfasının gelmesini istediğim kitapları nedense bir anda kurutup bitirmek beni üzüyor....Bu düşünceyi herhalde 5.kez okuduğum Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sında bir kere daha görmüştüm. Kitabın her sayfasını sindire sindire ve yaşaya yaşaya, her adımını, ağzından çıkan her sözü kendi yönetmenliğimde beynimdeki o kameralarda o kadar fazla sahnelerde topladım ki! Hatta aklımı, kendime değişik değişik oyunlar yapıp kitabın karakterlerini gerçek yaşamda kime uydurabilirim düşüncesi çelmişti....Raif Bey'in yaşlılığını Çetin Tekindor çok fena oynar :) Werther'i kim oynar şu anda pek kestiremiyorum, ama kitabın akıcılığı beni öğleden sonra her Pazar günü gittiğim çamaşırhaneye kadar sürükledi!

bugünden itibaren her haftasonu çamaşırhane'de
başka bir kitap okumak hedefim...ve bunu Facebook'taki
"Çamaşırhane'de Bu Hafta" albümünde yayınlayacağım.






Çamaşırhane sonrası eşyalarımı toplayıp eve geldiğimde saat herhalde 12'ye yaklaşıyordu, ve karnımda net bir guruldama sesi vardı....Bremen'in, daha doğrusu Almanya'nın sevmediğim tarafı, Pazar günleri hiçbir mağazanın/alışveriş merkezi'nin açık olmaması! Dolayısı ile Pazartesi saat 08:00'e kadar bekleniyor...Dolabı açtığımda karşıma domates/peynir ve turşu geldi...Kırmızı biber de koyarak (evet, aslında tadı çok efsane oluyor) yanında Lipton ile öğle yemeğini hallettik! :)










Akşam üstüne kadar 'n' sayıda şekersiz çay ve atıştırma için iki sunta beni yürüyüşüme kadar idare etti. Bremen - Viertel semtinde 1 saatlik bir akşam yürüşünü ve günü Sielwall köşesindeki minik İtalyan kafesinde belki de kuzeyin en iyi tiramisusunu çok uzun zaman sonra güzel bir kahve ile bir kere daha deneme şansım oldu. Güzel tadların kendilerini değiştirmemesi çok iyi! :) Bu arada koca bir haftada yediğim tek tatlı, o güzel ve bol kahveli tiramisu idi..

Günün verdiği yorgunluk, havanın değişiminin içimde yarattığı isteksizlik ve "amaaaan bırak yaaa!!!" düşünceleri öyle bir kafamı doldurmuş ki, Tiramisu ve kahveyi ödemeden çıkmışım, arkamdan koşturdular, "heyy! paranı ödemeyi unuttun galiba dostum?!" diyerek dükkanlarına minik bir depar atmamı sağladılar :)

Ya ama herşeye rağmen şunu bilirim ki Bremen'de 5 yuroya dünyanın en güzel tiramisusunu yiyebilirsiniz ;)






Günü tamamladık. yarın ne yazık ki gene Pazartesi.

Yarın akşamüstü evde kuşkonmaz yapmak istiyorum. Ve bu sefer "Sauce Hollandaise" de olacak :)
(Beyaz şarabım var mıydı ya...?)

Geceyi Ferhan Şensoy ile kapayalım. çok severim. sigara içmememe rağmen içimde sigara içme arzusu uyandıran nadir insanlardandır kendileri:

Canım sıkılınca bir sigara yakıyorum. İçince öksürüyorum, öksürünce tükürüyorum, tükürünce damağım kuruyor, hemen şarap içiyorum, fakat bütün bunların bende bir alışkanlık yapmasından korkuyorum. Bu düşünce bende efkar yapıyor, hemen bir sigara yakıyorum, her efkarlandığımda sigara yakmamın bende bir alışkanlık olmasından korkuyorum. Ben canım sıkılınca sigara içiyorum ve yıllardır çok acayip sıkılıyor canım.
— Ferhan Şensoy


iyigeceler.

Emre
Bremen | Almanya
01.07.2013 - 00:57