1 Temmuz 2013 Pazartesi

18.Gün: "Tiramisu ve Genç Werther'in Acıları"

Selam!

Başlıktan da anlaşılacağı üzere bugün haftanın benim için bir şekilde en çılgın günü olacaktı aslında. Finali Tiramisu ile yaptım gerçi evet,  -ama kafamda bol yağlı/kolesterol'lü bir brunch + yanında büyük boy Sprite varken orta sıcaklıktaki bir Bremen pazarında evde hapsolup iş yapmak buna tabii ki engel oluyor! :)

Geç kalkma arzuma rağmen tepemdekilerin rezil çekiç seslerinden dolayı gene erken kalktım (özellikle Cumartesi geceleri - hiç sektirmeden her Cumartesi diyebiliriz şuna aslında - neler yaptığını ve ne tür sesler duyduğumu (!) şu anda söylemeyeceğim, ama ünlem işaretinden anlamış olmanız gerektiğini umuyorum!) ve en sevmediğim şey olarak kalktığım gibi bilgisayarımı açtım. Ya, daha yatakta iken teleondan mesajlarıma bakıyordum, böyle rezil bir durum var mıdır acaba?! Neyse gemileri ben kurtacağım sonuçta ya...!

Çok uzun süredir düşündüğüm birşey olarak önceki gün kek yapmıştım, ve en azundan her gün ya da 2 günde bir birer dilimi şekersiz çay ile sünnetleyebilirim? düşüncesi ile hazırladığım vanilyalı kek bana sabah kahvaltısı olarak buzdolabından göz kırptı, ancak ne yazıktır ki suratına bile adam gibi bakamadım :(  İki tane şekersiz çay, iki sunta ve beyaz peynir ile sabah saatlerinde "kahvaltı" diye tabir edilmesi çok zor birşey ile geçiştirdim diyebilirim aslında....Bu haftasonu çalışmıyor olacağım düşüncesi ile o kadar rahat bir Cuma sabahı yaşarken, öğle sonrası iş yoğunluğu ve haftasonu evde çalışma düşüncesi beni o kadar germiş ve yormuştu ki, o sinir bozukluğu ile ne yediğimden birşey anlayabildiiiim, ne de düzgün bir fotoğraf çekebildim...o kadar canım sıkkındı bu haftasonu yani anlayacağınız...gereksiz haftasonlarından bir tanesi daha!

Neyse, sabahın erken saatlerinden öğle saatlerine kadar evde hapsolmam bana değişik alternatifler sundu; mesela, Johann Wolfgang von Goethe'nin "Genç Werther'in Acıları" kitabına başladım! :) Kitapta aslında Goethe kendi başından geçenleri Werther'in ağzından bir arkadaşına mektup yazarmışçasına anlatıyor...


Kitabın önsözünden/sonsözünden anlaşılacağı üzere, zamanında bu kitabı okuyanlar arasında intihar edenler olmuş, hatta kitabın kahramanı Werther'in giydiği elbisenin zamanın moda elbiselerinden biri olduğu, kitabın bir kopyasının Napoleon'un her daim cebinde olduğu ve defalarca okuduğu söylenir...Temiz bir Türkçe çevirisi var ama, helal olsun ;) Yormadan okutuyor.. Ama öylesinde sürükleyici ki! Sürükleyici kitapları okumayı seviyorum, ama gerçekten çok beğendiğim ve bir an önce bir sonraki sayfasının gelmesini istediğim kitapları nedense bir anda kurutup bitirmek beni üzüyor....Bu düşünceyi herhalde 5.kez okuduğum Sabahattin Ali'nin Kürk Mantolu Madonna'sında bir kere daha görmüştüm. Kitabın her sayfasını sindire sindire ve yaşaya yaşaya, her adımını, ağzından çıkan her sözü kendi yönetmenliğimde beynimdeki o kameralarda o kadar fazla sahnelerde topladım ki! Hatta aklımı, kendime değişik değişik oyunlar yapıp kitabın karakterlerini gerçek yaşamda kime uydurabilirim düşüncesi çelmişti....Raif Bey'in yaşlılığını Çetin Tekindor çok fena oynar :) Werther'i kim oynar şu anda pek kestiremiyorum, ama kitabın akıcılığı beni öğleden sonra her Pazar günü gittiğim çamaşırhaneye kadar sürükledi!

bugünden itibaren her haftasonu çamaşırhane'de
başka bir kitap okumak hedefim...ve bunu Facebook'taki
"Çamaşırhane'de Bu Hafta" albümünde yayınlayacağım.






Çamaşırhane sonrası eşyalarımı toplayıp eve geldiğimde saat herhalde 12'ye yaklaşıyordu, ve karnımda net bir guruldama sesi vardı....Bremen'in, daha doğrusu Almanya'nın sevmediğim tarafı, Pazar günleri hiçbir mağazanın/alışveriş merkezi'nin açık olmaması! Dolayısı ile Pazartesi saat 08:00'e kadar bekleniyor...Dolabı açtığımda karşıma domates/peynir ve turşu geldi...Kırmızı biber de koyarak (evet, aslında tadı çok efsane oluyor) yanında Lipton ile öğle yemeğini hallettik! :)










Akşam üstüne kadar 'n' sayıda şekersiz çay ve atıştırma için iki sunta beni yürüyüşüme kadar idare etti. Bremen - Viertel semtinde 1 saatlik bir akşam yürüşünü ve günü Sielwall köşesindeki minik İtalyan kafesinde belki de kuzeyin en iyi tiramisusunu çok uzun zaman sonra güzel bir kahve ile bir kere daha deneme şansım oldu. Güzel tadların kendilerini değiştirmemesi çok iyi! :) Bu arada koca bir haftada yediğim tek tatlı, o güzel ve bol kahveli tiramisu idi..

Günün verdiği yorgunluk, havanın değişiminin içimde yarattığı isteksizlik ve "amaaaan bırak yaaa!!!" düşünceleri öyle bir kafamı doldurmuş ki, Tiramisu ve kahveyi ödemeden çıkmışım, arkamdan koşturdular, "heyy! paranı ödemeyi unuttun galiba dostum?!" diyerek dükkanlarına minik bir depar atmamı sağladılar :)

Ya ama herşeye rağmen şunu bilirim ki Bremen'de 5 yuroya dünyanın en güzel tiramisusunu yiyebilirsiniz ;)






Günü tamamladık. yarın ne yazık ki gene Pazartesi.

Yarın akşamüstü evde kuşkonmaz yapmak istiyorum. Ve bu sefer "Sauce Hollandaise" de olacak :)
(Beyaz şarabım var mıydı ya...?)

Geceyi Ferhan Şensoy ile kapayalım. çok severim. sigara içmememe rağmen içimde sigara içme arzusu uyandıran nadir insanlardandır kendileri:

Canım sıkılınca bir sigara yakıyorum. İçince öksürüyorum, öksürünce tükürüyorum, tükürünce damağım kuruyor, hemen şarap içiyorum, fakat bütün bunların bende bir alışkanlık yapmasından korkuyorum. Bu düşünce bende efkar yapıyor, hemen bir sigara yakıyorum, her efkarlandığımda sigara yakmamın bende bir alışkanlık olmasından korkuyorum. Ben canım sıkılınca sigara içiyorum ve yıllardır çok acayip sıkılıyor canım.
— Ferhan Şensoy


iyigeceler.

Emre
Bremen | Almanya
01.07.2013 - 00:57



Hiç yorum yok: