10 Aralık 2013 Salı

170.Gün: "Balık"

Selam!

Ulan ne yoruldum be...ayıptır söylemesi bu sefer gerçekten at gibi koşturduğmu hissetittim.

bilgisayar dehşet yavaş işliyor, kelimeyi yazdıktan birkaç saniye sonra yazdığım tüm cümle bir anda gözüküyor. allah bu iMac'in....neyse ya sinirlenmeyeceğim! :))

Sabah zor kalktım ya..valla zor kalktım...bakiim..? evet. bayağı zor kalktıydım. Ya, bir de üstüne havanın soğuk olması gerçekten çok fena. O soğukta üstüme katkatkatkatkatkat giyindikten sonra bir de trene koşturması çok zor tabii... (ne kadar fazla "kat" dedim, değil mi?)

bu saatte evden çıkıyordum...

Yakıla sıkıla ofise geldim, gelmeden fırına uğradım, bir tane minik peynirli sandviç aldım. Yanında sütlü çay, şekersiz tabii! :) (ya, çok fena sardım bu sütlü çay'a...ah o ofis arkadaşım yok mu...ya çay limonlu içilir diye bilirken tüm ezberimi bozdu adam. bu arada "yakıla sıkıla" ne demek..?)

Camembert (kamember) peynirli sandviç.
tadı çok güzel ya! :) fiyatı 1.5 yuro.

Öğle vakitlerinde ofise gene bir salata getirdim. Fotoğrafını çekmeyi unuttuğum bir salata :))

Akşam çıkışına kadar gene fotoğrafını çekmeyi unuttuğum 2 tane yoğurt sünnetleyerek (ya bak bu "sünnetlemek" lafını da çok severim)

ofiste bugün durumlar bu şekildeydi... inanılmaz yoğun bir gün!

6 sularında ofisten çıktım ve son gaz spor salonuna koşturdum! :) 15 dakikadan daha az sürede 5k bisiklet, sonrasında da gerçekten kendimden utanarak bir türlü 30 dakika ve aşağısına düşemediğim bir 5k koşusunu aradan çıkartarak, yukarıda dediğim gibi yağız bir at gibi terleyerek (at terli!) bugünlük olayımızı da bu şekilde hallettik :) 

bu sefer biraz yavaşladık..
koşarken, at gibi terlerken :)


























bu elmalı suyu sevdim.
tadı pek güzel, ve şekerli değil! :)

Kadebostany - "Walking With A Ghost"
koşu sırasında birebir! ;) 


























15 dakikalık soğuma koşusu, ve "yanlar"ı da çalıştıktan sonra hızlıca markete giderek domates ve balık aldım :) Eve gelmeden brokoli yiyecektim, ve fakat trenden indikten sonra bir anda fikir değişikliğine gittim :)

minik bir ekmekle birlikte...
hafiften hareketlenmeye başlayan balıklar...





sonuçta güzel bir akşam yemeğini karşıma çıkardı :)

Günü böyle tamamladık :) Şu satırları yazarken saat 23:19...Artık kahve de içilmez...poff...En azından bir tane decaf patlatsam mı acaba...?

günü genel olarak toparlamak gerekirse....

amazon'dan kendime doctor who'nun ilk gün pullarından alacaktım, son anda vazgeçtim.
bana nasıl bir doctor who zehri akıttılarsa artık.... kurtul kurtulabilirsen.
bu arada dün itibarı ile Kanal D - Çalıkuşu'na başladım.  burak özçivit + fahriye evcen candır.
ama ürk aile yapısına bayağı örnek bir dizi: "kuzenler arası aşk".
galatasaray'ın maçı ertelenmiş. mükemmel stadları var, kıyamadılar o stadda oynamaya herhal.
canım limonlu cheesecake yemek istedi. bu saatte açık yer yok ki? fuck!
İstanbul'a gelmeme son 18 gün. hadi bu geceyi salla, 17 gün. umarım fazla soğuk olmaz.
"sırça köşk" diye sayıklıkyorum, bir türlü başlayamadık. onu aksatmamalı. galip tekin'e ara vermeli. 
ben hiç pamuk şekeri yemedim. hatırlamıyorum galiba...? yok ya yemedim. pamuktan da değil hem.
elma şekeri yemiştim ama bak, o da bir kere. anneannemin haseki'deki evinde.
tersine çalışan bir saatim olsun isterdim bak. zamanı geri almak güzel olurdu. 
hem, saati aynaya tutarak zamanı geri almak nereye kadar.. 
sakal bırakamıyorum. yıllardır noel baba gibi olmak istedim, olmadı. 
bonus saçım oldu. sakalım uzamadı. üzgünüm. hükümsüzdür.
sabah giyeceğim şeyleri geceden hazırlama yetimi geliştirmem gerek. "son dakikada giyinmek" = yes!
ileride bir motorsiklet almak istiyorum. BMW R1200c. şahsen almayanı dövüyorlar: EUR 3.000.-
henüz klarinet alamadım. istanbul'da da bakarım herhalde. Sol Klarinet burada pahalı keza.
geniş evim olursa labrador'um olsun isterim. dar evim olursa balığa talim ;)
15 gün sonra da burada Christmas tatili :) 25-26'sında evde tam gaz osurarak yatacağız..
"nasılsınız inşallah?" nasıl bir sorudur allahım?!  hani 'nasılsınız' tamam da....

günün şarkısı için fotoğrafa tıklayın :)




iyigeceler

Emre
Bremen | Alamanya
10.12.2013

7 Aralık 2013 Cumartesi

167.Gün: "Polaroid"

Selam!

Nedense acayip başım ağrıyordu, şimdi anca geçti ya...kendimi zorlayarak koştum, büyük ihtimalle ondan. neyse.

sabah 09:30'da Derince'de tahliyede olan gemimizin acentası sağolsun beni cep telefonundan bangıt bangır arayarak kaldırdı, bir de üzerine "uyandırmadım değil mi Emreciğim?" demesi yok mu?!...hadi "uyandırmadın değil mi?" tamam da, "Emreciğim?" ne ya?!?!...Sabahın o verdiği ani sinirle kalkarak hızlıca işlerimi hallettim, bu sırada da iki tane tost ve bir bardak şekersiz kahve içerek kahvaltımı tamamladım. Ama tostun fotoğrafını çekmeyi unuttum ya...

Öğle vakitlerine kadar evde boş boş otururken bir yandan da Almanca dublajda Geleceğe Dönüş 1'i izledim. Yaklaşık 9841563 kere Türkçe/İngilzce seyrettikten ve tüm replikleri ezberledikten sonra, Almanca dublajda film izlemek hiç de zorlamıyor açıkçası :)

Saat 14:15 gibi evden fırlayarak çıktım, çünkü işim vardı :) Kafamdaki birkaç poz için uzun zamandır kullanmadığım bir makina almam gerekiyordu, ve belki de Kuzey Almanya'nın en iyi fotoğraf makinaları ve malzemeleri satan dükkanı Bremen'de...ve sahibi de Türk! :) İsmail abi, oğlu Özgür ile birlikte mekanı çalıştırıyorlar, ve içeriye girince camekanın içerisndeki 872383 tane değişik fotoğraf makinası, lens, tripod (="üç ayak") , lightmeter (="ışıkmetre"), çanta, ve bunun gibi malzemeleri gördükte insanın o dükkandan çıkmak isteyesi gelmiyor, üzerine fazla fazla oturup da muhabbet edesi geliyor :) Önceden gide gele ahbap olduğum Özgür beni görünce "ooo çok oldu ya sen nerelerdesin?" diyerek sanki bir bakkal havasında beni karşıladı, ben de aciliyetim olduğunu söyleyerek 20 yuroya şu güzel makinayı ve yanında 2 tane beleş çantayı alarak spora gitmeye hazırlanmak için eve döndüm :)

alet çok tatlı ya!
şimdi buna film lazım tabii...

bu çantalar da hediye geldi! :)

























Spora gittiğimde sanıyorum saat akşam 17 gibi birşeydi...hızlıca 5k'mı (ki bu sefer yavaştım, 38 dakikada koştum, 30 dakikaya indirmem gerekiyor...) ve sonrasında da 2km daha soğuma yürüyüşü yaparak Grünkohl (="karalahana") yemek için salondan çıktım.

38 dakikada tamamlanan 5k..
at terli.

spor sonrası elma aromalı böyle değişik bir su da içtim
tadı fena değil, şekersiz, ama elma aromalı...değişik.

Kara lahanayı güzel yapan bir restoran, Bremen'de geçen Pazar itibarı ile başlayan Weihnachtsmarkt (christmas pazarı) dolayısı ile (külliyen yalan da...neyse...) içeriye almadı, neymiş? "rezervasyon gerekiyormuş" Yaaaavvv bırak be! Eşşek herif...sinirlendim...

Starbucks'a uğrayayım dedim, yer yok. Türk lokantasına gideyim dedim, istediğim vejeteryan yemekleri bugün çıkarmamışlar (her gün de yaparlar o yemekleri...) ben de hüzün dolu bir şekilde evime dönerken önce markete uğrayıp peynir ve uzun zamandır içmediğim Nescafe Gold - Kafeinsiz kahveyi alıp parayı öderken buzlukta yaprak Ispanağım olduğunu fark ettim (geçen yediğim ıspanak kavurma idi bu arada) 35 dakikada anca eridi (vay arkadaş! nasıl bir mikrodalga fırın ise artık...) üzerine yoğurt ile onu da hallettik, yanlız babam haklı, yoğurdu biraz abartmışım... 


şu yazıyı bitireyim, hemen deneyeceğim! :) 

Iglo bu işi gerçekten beceriyor arkadaş!
yoğurttan ziyade kırmızı biberi mi çok abartmışım?

























Şu anda da bir yandan hızlı hızlı yazarken, bir yandan da yukarıda fotoğrafını gösterdiğim kahvenin ne menem bir kahve olduğunu ölçmeye çalışmak için çabalıyorum. (nasıl devrik bir cümle oldu. anlamışsınızdır herhalde....)

Ve bugünlük de bu kadar sanırsam..

Genel olarak toparlamak gerekirse...

5k'yı sevmeye başladım. 
eskiden 15 dakika yürümek zorlardı,şimdi acımadan 35-40 dakika koşabiliyorum.
muhteşem yüzyıl'ın son sezonu gerçekten iyi. özellikle selim kararkteri. selim ismini seviyorum ya?
doctor who'da matt smith'li 11.doktor 25 Aralık'ta bitiyor. toplasan 18 gün kaldı.
18 gün dedim de, benim de İstanbul'a gelmeme 21 gün kalmış. gelsin anne yemekleri (!)
sabahattin ali'nin "değirmen"i bu akşam bir kere daha bitiyor. sırada "sırça köşk".
bir ara amazon'dan polaroid makinaya film bakmam gerek. o da herhal bi 20-25 yuro tutar.
godot bugün de gelmedi. masayı kurduk, kulüp rakısı beyaz peynir ve sınırsız ton balığı ile bekliyoruz.
koşarken the rolling stones dinlemeyi seviyorum. hızlı tempo "satisfaction", yavaş tempo "wild horses"
manyak gibi kar yağıyordu salona giderken, sonrasında azaldı, yarın neremize yağar artık kimbilir.
çay içmeyi de özledim ya ben bu arada?
galip tekin'in tuhaf öyküler-1 kitabına da başlayabilirim bu akşam tekrar. gözüm takıldı bak şimdi.
etraf öyle dağınık ki! annem görse herhalde bi 93423476 sene dilinden düşmem. bi ara temizlik şart.
eskiden kahve falı bakardım, uzun zamandır adam gibi bakmıyorum. 
kokum bitti. bir ara yeni şişe Dior - Eau Sauvage Extreme gerek. kolonya ile nereye kadar yani...
pembe panter izleyesim de geldi bak. peter sellers candır. yardıra yardıra gülsem mi acaba...
babma da bir fransız komedyeni severdi. ismi Defün diye okunuyor ama yazılışını benden istemeyin.
"defunes" de olabilir bak.
werder bremen, bayern mühih'ten 7 (yedi) gol yemiş. hani 2-3 yeseler neyse.
taksim atatürk kütüphanesi'nin son durumu nasıl acaba...içerisinin fotoğrafını çeken bana yollasın.
bu aralar bi pırasa mı yapsam acaba...hani paçalarımdan da aksa sonra...?

iyigeceler

Emre
Bremen | Alamanya
07.12.2013

4 Aralık 2013 Çarşamba

164.Gün: " 5k + Ispanak"

Selam!

Bugün aslında gayet normal geçti ya...Çok da müthiş şeyler olmadı diyebilirim. Sabah kalkınca değişiklik yapıp fotoğrafını çekmeyi unuttuğum bir mısır gevreğinden sonra (ya buna "corn flakes" demek istiyorum poff!!) ofiste öğle saatine kadar 2 elma ve bir yoğurt yedim. Öğle yemeğinde her zamanki gibi bir salata, yanında da kara bir ekmek :)

salata - siyah ekmeğim - sütlü çayım
ve "değirmenler"

Ama beni bugün en çok etkileyen, herhalde yeniden okuduğum Sabahattin Ali öykü kitabı "Değirmenler" oldu. Her okuyuşumda (kitabı şu ana kadar 3 kere okudum - evet. okuduğum kitabı tekrar okurum.) aynı heyecanı ve kan donduruculuğunu hissettiğim "Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi"ni okumanınzı tavsiye ederim :) Aşağıdaki fotoğrafa tıklayarak hikayenin olduğu linke ulaşabilirsiniz umarım :)

Değirmen - Birdenbire Sönen Kandilin Hikayesi


Bir çalışma arkadaşımızın işi çıktığı için 2 hafta sonrasına ertelediğimiz ve geçen Pazar günü başlayan Bremen'deki Weihnachtsmarkt (christmas pazarı) başladı. Sokaklarda her bir köşede sıcak şarapçılar ve türlü yiyecek tezgahları açık! :) "Yaşasın kolesterol!" dedirten çok şey var, hatta 17-18 gibi biz de gideceğiz, ama sıcak şarabı pek de sevmediğim için (hatta rom ile birlikte karıştırıp içiyorlar...) fazla abartmayı düşünmüyorum :) Kimbilir o içkileri, o yemeği nasıl yakacağım....artık iki üç kere 10k yapsam anca yeter...

Bremen'de Weihnachtsmarkt geçtiğimiz pazar günü başladı :) 

İptal olan durumdan sonra (ki o arada iğrenç bir yağmur yağıyordu, hala da yağıyor hatta!) o yağmurda koşa koşa gittiğim spor salonunda kendimi gene 5k koşarken buldum tabii :)

koşunın ilk 20 dakina sonrası...
 
5k sonu...ve bitişim.


bu albüm koşarken gerçekten güzel gidiyor ya!

bugün itibarı ile yeni amacım 5k'yı 30 dakikaya indirmek...


























eve dönüşte markete uğrayarak
minik bir paket ıspanak aldım :) 

Şu ana kadar kahve içmedim, sanıyorum içmem de...Ofiste 3 tane içtim, onun yanında 4 bardak da sütlü çay :) (gerçi sütlü çayı biraz abartmışım gibi...)  

Bugünlük bu kadar sanırsam.

Günün tam olarak da toparlanacak pek fazla detayı da yok gibi duruyor. 

Gene de değerli dostum Tunçsel Ülkü'nün 15 Aralık günü başlayacağı Papyon Sohbetleri'ni kaçırmayın derim :) Tabii arada Tumblr sayfama da uğramadan zamanınız geçmesin bence ;) "emreadam.tumblr.com"

herkeseiyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
04.12.2013

2 Aralık 2013 Pazartesi

162.Gün: "Kara Lahana Vol.2"

Selam!

Pazartesi günlerinin hızlıca geçip gitmesini çok seviyorum! :)

Gece geç saatlerde TRT'yi (ama tabii ki radyosu. televizyonu ile işim olmaz.) internetten dinlemek için açtığımda TRT Nağme adında bir radyo kanalı ile karşılaştım, ve ilk görüşte aşk derler ya, hani işte aynen öyle oldu :) Radyo-4'ün yaptığı yayını artık TRT Nağme yapıyor, sabahın ilk saatlerine kadar, hatta sabah kalktığımda bile başucumda güzel türk sanat müzki şarkılıarı çalıyordu :) İnternetten dinlediğim için frekansı bilmiyordum, ama öğrendim: İstanbul - 101.6 ;) Evet. bu yazıyı bir yandan yazarken, bir yandan da anneme durumu anlatıyordum, verdiği tepkinin "ulan zaten yattıktan 15 dakika sonra horlamaya başlıyorsun sabaha kadar niye açık tutuyorsun ki elektronik şeyi?" şeklinde olması da ilginç oldu tabii..



ya ne dicem..bu arada ben birkaç gündür "roka, roka" diye sayıklıyordum ya hani, o yediğim "semizotu"ymuş aslında. türkçe artık nasıl gidiyorsa :)

Ofise gelip masama oturmamla öğle vakti kalkmam bir oldu. kahvaltılık birşeyleri yemediğimi fark ettikten sonra hemen salataya + kara ekmeğe düştüm :) Akşam vakitlerinde bir yoğurtla da spor öncesi hazırlık oldu tabii



Günün en iyi haberi babamdan geldi! Uzun süredir arayıp bulamadığım turgut uyar'ın şiir antolojisi "büyük saat" bugünü geçersek 25 gün sonra elimde olacak! :)

başucu olmasından ziyade üzerimize örteceğiz artık.

Bu müthiş haber ve sonrasında hızlı geçen bir gün sonunda kendimi çok çabuk salona attım, bu sefer önce koşu bandı ile başladım. 5k sonunda bisiklette de 5k yaparak günü tamamladım. Akşama markete uğrayıp aldığım minik somon parçaları ile geçen haftadan buzluğa attığım kalan yarım kara lahanayı çözerek bol su ile akşamı hallettik
5k koşu sonrası geberen bünye vol.1
5k'nın inanılmaz gücü!
tam 40 dakika sürdü bu arada...



























bisiklete binerken.
cıbıldak sağ bacağımı sansürleyemedim! :)
bisikletteyken doors.
tabii bu şarkının bulunduğu albümün kapağı bu değil..

spor sonrası bremen'de durum bu şekildeydi...


ama yemek güzeldi ya...gerçekten....

ve günü bu şekilde tamamladık. 

şu ana kadar henüz kahve içmedim. saat 22:35. sanıyorum içmem de artık.

günü tam olarak toparlamak gerekirse...

babamlar dün bahsettiğim cekedi almış. inanılmazlar. artık istanbulda içine mavi gömlek çakarız.
babam birkaç saniye önce anneme "yoğurt yapmasını" hatırlattı. evde durumlar değişik. 
ama annemin yaptığı yoğurt da efsanedir ha... 
akşam erken yatacağım. kitap okurum belki.
kitap dedim de, "Gillian Flynn - Gone Girl" adında bir kitap aldım. sürükleyici bir kitaba benziyor.
annemden biraz önce günün ayarı geldi.
"arada bir kırmızı et ye be?! bak doktor söylüyormuş, kaslara yararlıymış, 
ya niye bunu anlamak istemiyorsun?" şeklindeki ayarı ile gönlümdeki tahtında yerini sağlamlaştırdı.
bir sonraki yemeğimi et/köfte vs olmasına vesile de oldu tabii...
sırtımda çok fazla sivilce var. bir anda bu aklıma geldi. 
bu akşam kahve içmeyeceğim, ama iki ay sonra bir Gaggia espresso makinesine yatırım yapabilirim.
espresso güzeldir. içiniz. içtiriniz.
Tumblr sayfamı görmüştünüz değil mi?
emreadam.tumblr.com
bir tane adam gibi 2014 duvar takvimi almam gerek. 
babamın "tatil yapacağım" diyerek gittiği yerlerde iş yapmasını yan gelip yatarak izliyorum. evlat işte.
çok yetenekli dostum tamer poyraz demiralp'in çizimlerini takip edin derim bence. 
galip tekin'den sonra heyecanlandığım en sağlam çizerlerden biri olabilir. hatta belki de öyle.
galip tekin dedim de, akşam yatarken galip tekin bakayım biraz. portishead ile iyi gidebilir.
çizgi romandan devam edeyim. corto maltese'lerimi toparlamam gerek istanbul'a gelince. 
mediha şen sancakoğlu'na karşı değişik güzel hoş mutlu duygular besliyorum. duru bir sesi var keza.
babam biraz önce annem ile ağaç altındaki fotoğrafından bahsetti. bi zaman makinesi olsaymış iyiydi..

bugünlük bu kadar sanırsam.

iyigeceler

Emre 
Bremen | Almanya
02.12.2013
 



1 Aralık 2013 Pazar

161.Gün: "Spor - Mutfak - Kahve - Pazar"

Selam!

Ben de diyordum boş günler ne kadar arttı diye...bugün de onlardan bir tanesiydi, ama gene de ben Cuma akşamından tüm haftasonunu toparlamaya çalışayım. Keza geneli Roka üzerinden geçti. Evet. "neden bu kadar fazla rokaya yükleniyorsun?" diye sorduğunuzu hisseder gibiyim, sırf uyuşukluğum ve kolaylık olsun diye kendimi bu ara çok fazla yeşilliğe verdim :)

Cuma günü ofisten çıktıktan sonra direkt salona koşturdum, haftanın/günün sinir ve stresi anca 5k ile geçerdi. Öncesinde bir 5k da bisiklete bindim:

her zaman düz programda binerdim,
ama bu sefer değişik bir programdaydım.
evet.
baba tarafından gururla Antalyaspor'u da
destekliyoruz :) 




























bisiklet sonrası 5k'yı 45 dakikada tamamlarken...
....bir yandan da Doctor Who müzikleri kulağımdaydı.
(bu arada çok iyi koşturan bir parçaymış bu ya..)


Spor sonrası eve daha ziyade geç saatlerde (20:00 sonrası) gelirsem, salataya veriyorum hep kendimi. "Göz doyması" denilen birşey var ya, o doğru aslında! Asıl olması gerekenin göz doyması yerine fiziksel olarak doyuma ulaşmak olduğunu düşünürsek, (bu 'doyuma ulaşmak' lafı pek bir değişik geldi...) bol salata, az yağlı yoğurt ve kırmızı bibere abanmak ('bibere abanmak'....) güzel bir alternatif aslında...Sonuçta yoğurt ve sonrasında su kesiyor, şişiriyor, başka birşey yiyemez hale geliyor insan...Tabii bunu Çinlilerin/Japonların yaptığı gibi bir de çubuklarla yersek daha bir erken doymuş hale geliyor insan. Hep düşünürdüm, "bu Çinliler neden hep ip gibi?" diye...aslında cevap açık! çubuklar o kadar çok zor şekilde yediriyor ki, bir zaman sonra insan "eeeh!! yetti be! zaten yiyemiyorum!" diyip yemeği bir kenara bırakıp kalan mide boşluğunu su ile doldurup olayı tamamlıyor.  Çinlileri seviyorum! yemekleri de ayrı bir efsane ya...

Cumartesi günü sabah saatlerinde yediğim 2 tane çift kaşarlı yağsız tost ile öğle yemeğini bir çırpıda yedikten ve evde/Bremen'de yapacak birşey kalmadığını anladığımda "birkaç saatliğine Hamburg'a uğrayayım, belki plak neyim birşeyler bulurum!" diyerek koştura koştura ana tren istasyonuna ('haupbahnhof') gittim. Trene direkt olarak girip oturduktan sonra bilet alınabiliyordu, ama bunu kaldırmışlar, illaki/illa ki (bunu tam olarak hatırlamıyorum. sanıyorum burada '-ki' ayrı yazılıyordu) binmeden önce makinelerden/makinalardan (bu ayrımı da hatırlayamadım bir anda...) alınacakmış. Hayır, yani al güzel de, arzu edilen trenin bileti aldıktan 1.5 dakika sonra kalkıyor olması, ve peronun yaklaşık 200-300 metre ileride olması, ve dakik Almanların trenine yetişmek için o kadar kişi arasında karşımdam gelenlere herhangi bir şekilde ilgi göstermeden (yani 'dur kenara çekileyim de geçsinler' demeden) Usain Bolt şeklinde ama sırtımda çanta ile koştura koştura bihal olmak ("bihal" / "bihal" / "birhal" ?) hiç de hoş birşey değil aslında...bir saatlik yolculuk sonrası Hamburg'taydım. Öğle saatlerinde Burger King'den içi yeşillikli domatesli mayonezsiz minik bir tavuk dürüm yiyerek akşam saatlerinde (19:30 sularında) eve vardım.

Bugün sabah 11:30da kalktım (yuh arkadaş! nasıl bir uykuysa artık. Aralık'ın ilk günü olduğundan buna 'kış uykusu' da denilebilir gerçi) ve minik işlerimi hallettikten sonra etrafı temizlemeye ve annemin eğer görse beni en kısa yoldan evlatlıktan reddederek uzaklaşma alternatifini kullanacağı rezillikte olan mutfağımı dağınık saçlar ama terleme amaçlı formamı giyerek temizlemeye koyuldum. İşin acı tarafı tam temizlği oturarak/kalkarak 2.5 saatte tamamlamış olmam. Yanlız yaşamak, hadi onu geçtim, bulaşık makinası olmadan yaşamak gerçekten çok zor! Sonuçta hallettik ama! :)

bitmişim.
okeye dönme çabaları vol.1
 
bulaşığın yaklaşık 30%'unun temiz hali.
bir bu kadar da solda görünmeyen tarafta vardı.

Bu yazıyı yazarken 3.kahvemi içiyorum. Jacobs kahvem bitti, geçen gün marketten aldığım Lavazza kahvemi açtım. bir iki saat içerisinde bir bardak da ondan alırım herhalde. Kahve derken aklıma geldi, annemler Tschibo'nun ('çibo' diye okunuyor. hey güzel türkçemin gözünü seveyim.) minik bir espresso makinesini (espresso'ya 'ekspresso' diyenlere konteynerler dolusu lafım var. hazırladım şimdiden kenarda duruyor. isteyene buradan yüklerim 12-13 günde istanbulda olur.) 90 küsür liraya almışlar, ki makine burada 50 yuro (yaklaşık 100 küsür liraya denk geliyor), ve uzun süre sonra köpüklü bir espresso içmenin ne kadar güzel olduğundan bahsediyorlardı bir saat önce konuşurken...Herşeye rağmen İtalyan kahve makinalarını (özellikle Gaggia) ve kahvelerini Alman makina ve kahvelerine tercih ederim. işi bu adamlar biliyor kesinlikle! (eski kafein bağımlılarından biri olarak bu şekilde nokta koymak da değişik geldi tabii.)

aletle birlikte on tane de kapsül hediye ediliyor.
minik, ama güzel bir alet.

























annemlerle konuşurken bana uzun süredir (herhalde yaklaşık bir 5-6 senedir) istediğim ceketi sonunda 
fiyata bulduklarını ve alabileceklerini söyleyince havalara uçtum. evet türk parasına vurunca ceket birazcık pahalı gibi dursa da (500tl) yuro bazında ceket İstanbul'da ucuz (yaklaşık 180 yuro). Aynı ceketin Bremen'de / Hamburg'da 250 yuro fiyatla başlaması (!) beni sevinçleden havaya uçurmasına yetti tabii. 

+ açık renk kanvas pantolon
+ mavi renk gömlek
Harris Tweed'i seviyorum!


























bu arada yazıyı yazarken bir yandan da kulağımda Miles Davis'in efsanevi 'Bitches Brew' albümü var. 50-60 sonrası Miles Davis'ini dinleyenler ve sevenler benim gibi In A Silent Way ile başlayan Electric Miles sayfasını ilk dinleyişte sevmeseler ve yadırgasalar da, belli bir zaman sonra alışıp o tarz albümlerden (özellikle Bitches Brew) uzaklaşamıyorlar. Kafa dağıtmak, ya da dağılmış kafayı toparlayamamak adına birebir ;) 

umarım bu fotoğrafın üzerine bastığınızda albümün açılış parçasını dinleyebilirsiniz.

bugünlük bu kadar sanırsam. 

her zamanki gibi genel olarak toparlamak gerekirse.

beşiktaş ile fener 3-3 beraber kalmışlar. son dakikada kuyt atmasaydı iyiydi.
yazıyı yazarken galatasaray'ın da maçı vardı, o ne oldu acaba.
portishead plaklarını bu hafta alıyorum. bir hafta içerisinde elimde olurlar herhalde.
bugün pazar. Cleopatra izleyecektim, bak yattı. david tennant'lı doctor who izlerim şimdi herhalde.
izlerim diyorum da kitap da okuyacaktım ben.
Tumblr ;) unutmayın. takip edin. güzel şeyler bulabilirsiniz. belki kendinizi bile.
adres: emreadam.tumblr.com 
yeni iPad ile ilgilli duyumlar aldım. ismimın "iPad Pro" olması olası.. 
bu yeni alette şimdiki telefonlarda olan parmak izi muhabbeti olacak sanırsam. 
istanbul'a gelmeme 27 gün kaldı. kafayı dağıtmak gerek. en azından güzel bir dağılmak gerek.
kesin ve klasik olarak annemin her gelişimde yaptığı gibi o patlıcan yemeğini (!) tekrar yapması olası.
(bunu dedim ya, annem ne yapar eder yapar. artık yapınca fotoğrafını yollarım)
bu arada "anne yemeği" dedim de, dikkat etmem lazım lan?! gündüz vakti gene koşular beni bekler.
Lale Plak'a uğramam gerek. birkaç plak da İstanbul'dan patlatmalı. 
gece yatmadan birkç dakika Woody Allen'ın  'Manhattan'ına baktım. pek sevemedim. 
'midnight in paris' fena değildi ama bak.
2014 Ece Ajandası bulmam gerek. bir ara cağaloğlu'nda ona bakayım.
gelince bol bol fotoğraf çekeyim. kuledibi ara sokaklarını özledim nedense.  
umarım can berk ile sıla bu yazıyı okurlar ve umarım bu İstanbul vaktimde bir günleri boştur. 
keza birkaç saatliğine beni evlerine davet etmelerini istiyorum/isteyeceğim. onlara ihtiyacım var.
bu arada yukarıda plak dedim de, kerem görsev'in albümünün plağı ne zaman çıkacak acaba.
en uygun vakitte Nardis Jazz Cafe'ye gidip güzel bir performans izlemeli. 
babam internetten turgut uyar | büyük saat'inin baskısını bulmuş. bu hafta elinde. baba, adamın dibisin.
nişantaşını ve sıraselviler/cihangir'i de özledim bak aklıma geldi. 
değişik bir havası olan mekanları hep sevmişimdir.

kendinize iyi davranın.

iyiakşamlar

Emre
Bremen | Almanya
01.12.2013 
(lan ne ara Aralık oldu...)