28 Ağustos 2013 Çarşamba

70.Gün: "Balık Fileto ve Karides"

Selam!

Hani hep derim ya, "bugün hiç birşey yapmadım" ya da "bugün öylesine boş bir gündü ki nasıl da boştu haa işte öyle boştu anlatılmaz yaşanır!" tadında günlerim oldu ya hep mesela....İşte bugün saat 10:30'a kadar da tam o şekilde ilerleyen bir gündü. Bilgisayarın başında oturmanın ne kadar sıkıcı bir durum olduğunu anlayınca kadar bilgisayarın başında oturdum. Yani sanki bilgisayara ve Outlook Express programı ile bütünleşmiş gibiydim, ki öyle her türlü siteye de girilemiyor iş yerinde... (bu "her türlü siteye de girilemiyor" dediğim zaman kendimi birkaç saniye için sanki böyle erotik içerikli bir cümle demişim gibi hissettim, ama değil ya değil, merak etmeyin yuh artık o kadar da değil! :) misal bir Ekşisözlük'e girmek, ya da bir haber sitesine gezmek pek de güzel olabilirdi aslında. Suriye olaylarını resmen kaçırdım..

Neyse ama...saat 11 gibi ofis arkadaşım "açık kalan 2007-2008-2009 dosyalarına bir bakın, kimler bize dava açmış, ya da açılacakmış onları bir araştırın" diyince karşıma akşamüstü saat 17:00'ye kadar şöyle bir tablo çıktı:


soldaki 2007, sağdaki 2008 yıllarındaki
çalışına gemilerin listesi.
bunlar da sadece 2007 yılının
dosyaları.
bir bu kadar da 2008 yılında varmış.

















ofis arkadaşım da bütün gün bunu yaptı.
düşünün, öyle iş yoktu bugün burada...






Adam gibi bir öğle yemeği yiyemediğim için dünden kalan yoğurt ile 15 dakika nefes molası verebildiğim için markete gidip çeri domates aldım ("çeri" demesini sevmeye başladım bu arada....) 

Bugün spora bir günlük mola verdiğim için ofise bisikletsiz gitmiştim, yarın spora gideceğim için bisikletimle güzel bir 15 dakikalık yolculuk beni bekliyor olacak :)

Akşam olduğunda ve başka bir ofis arkadşaımla büroda kaldığımda "akşam ne yemek var?" muhabbeti döndü. Bu gece için kendisini dönere hazırlayan arkadaşım, benim "balık yiyeceğim ben!" yorumumu duyunca "dur ya? ben de mi balık yesem acaba?" diyerek bir kere daha insanın ruhunu okuduğumu ispatladı :) 

Eve uğramadan marketten karışık salata, domates ve soğan aldım (soğana bu aralar takmış vaziyetteyim, çok özlemişim kendilerini şahsen...koku falan kafama takmadan yürümeye devam ediyorum!) ve bir yandan salatayı yaparken bir yandan da evvelki gün marketten aldığım balık fileto ve karidesi hazırlıyordum :


salatayı tencerede hazırlıyorum
kapağı kapatım tencereyi sallamak yolu ile
salatayı karıştırıyorum. kaşık yok.
değişik yol, uyuşuk yol :)
balık ve karideslerim! :) 




ve yaklaşık 25 dakika sonunda karşımıza şöyle bir güzellik çıktı:


bu aralar böyle güzel doyduğumu hatırlamıyorum.

Gerçekten enfes bir yemekti :) Protein bazlı takıldık, ama tabii salatanın fazlalığı işi birazcık da olsa bozdu ;)

Anlayacağınız bugün olaylar bu şekilde gelişti...Bakalım yarın nasıl boş bir gün olacak, göreceğiz.

ikinci bahar çok güzel gidiyor. ulaş amerika için genç bir kız ile tanıştı.
doctor who'nın 5.sezonunu bitirdik. yarın 6.sezonunu sipariş edeceğiz.
doctor who - 50.yıl özel bölümüne 87 gün kalmış. David Tennant!
"kate middleton doğurduktan sonra doğurmadan önceki haline nasıl döndü?"
havalar minik minik esintilere başladı. yaz bitiyor. summer's almost gone.
bulaşıkları yıkadım. etraf gene de fena. her gün toz almaktan canım çıkıyor
minicik evin işi ne kadar fazla oluyormuş. 
büyük bir eve çıkarsam ilk işim kesinlikle bulaşık makinesi almak olacak.
sabahattin ali'ye devam. Cumartesi "değirmen" geliyor!
canım fena türk kahvesi çekti.
annemin olaydır bak bu: "canın tatlı çekerse, kendine bir türk kahvesi yap. tatlı arzun uçar gider."
o değil de, tehlikeli şeyler yemeyi özledim.

bugünlük bu kadar...


son söz, "annemin bugün itibarı ile kaç gün sonra buraya geleceğini" soran tüm arkadaşlarıma yanıt olarak İbrahim Tatlıses'ten gelsin:



iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
28.08.2013 - 23:16




27 Ağustos 2013 Salı

69.Gün: "Tehlikenin Farkında Mıyım?"

Selam!

Ofis arkadaşım "bugün ne kadar da boş bir gün değil mi?" dediğinde saat 16:30'u gösteriyordu ve normalde 700-800 mesaj kontrol ettiğimiz günlerden birindeydik, ancak toplamda 4 e-mail yazdırmıştık. düşünün yani öyle boş bir gün...

Sabah kahvaltı olayını bir şekilde çözmem gerek ya...peynirli ekmek arası (ya da "Kæsebrötchen") ile her sabah gitmeyecek. İnanılmaz bir şekilde kendimi daha erken saatlerde kaldırıp adam gibi çaylı, peynirli, domatesli kahvaltıya hazırlamam gerek kendimi...yani ehmmm...en azından önce kafa olarak hazırlmamam gerek tabii...Misal bugün nasıl bir kalkış ise, saat 06:30'da saat çaldı, sonra tekrar çaldı, sonra tekrar, tekrar, tekrar....yataktan fiziksel olarak kalkışım 07:36 idi! Bu "nazı" ya da bu "şımarıklığı" seri şekilde çözüp, o bir saat içerisinde kahvaltı olayını çözümlemem gerek....Bakalım nasıl olacak...

Öğle yemeğine kadar Istanbul'dan gelen (sanki burada yokmuş gibi istanbuldan geldi koca paket...hey allaahım yaaa....) poşet çaylarla yaklaşık 3-4 bardağı idare ettik, ha bu arada şeker yok tabii ki :) Ya valla bak, şekerli sıcak bir içecek yerine çay tadını almak kadar güzle birşey var mıdır acaba hayatta? Buradan bardağına en az 3-4 şeker koyan her arkadaşıma selamlarımı iletiyorum, ki hiçbir zaman o güzel çayın lezzetine varamayacaksınız, ahahahaha!! (burada tercihen Darth Vader gülüşü kullanılabilir...)  

Değişik, hafif ve gerçekten doyurucu bir öğle yemeği olması açısından nokta atışı yapmam gerekiyordu, bisikletimle öncelikle ofisin etrafındaki büyük limanda 20 dakikalık (zaten epitopu 45 dakika vaktim var....buna "epitopu" mu derler, yoksa başka bir şekilde mi söyleniyordu ya...? neyse bilemedim.) hızlı tempolu gezintiden sonra markete giderek aldığım şeylerle değişik, güzel bir karışım yapmak istedim :) Tabii ekmek yok...


non-fat (yağsız) yoğurt ve cherry domates
(buna "çeri domates" deniliyor herhalde Türkçe'de de..)

Yanlız acayip tok tuttu be....üzerine yaklaşık 3 şişe de su içince (0,75L'ten 2,25 litre) ektra birşey yemeğe gerek kalmıyor, çok fazla sıvı tüketilince hem mide inanılmaz şekilde tok kalıyor, hem de  bağırsak/idrar yolları vs gibi sorunlar da daha azalıyor, keza her 10 dakikada tuvalete uğrayıp  Toma'nın suyunu sıkmaya gitmek icap ediyor...

Öğle - akşam çıkış öncesi sıkıldığımda ve gerçekten karnım guruldayıncaya kadar beklediğimde, belli ki birşeyler yemek istiyorsam buzdolabında beni devamlı bir elma bekliyor, bugün de bir elma patlattım, yanlız elma 1-2 gündür dolapta duruyordu, değişik bir surat ifadesine bürünmüş, kafa işte niye fotoğrafını çekmediysem! Acayip de komik duruyordu ahahaha!! :)) Neyse artık, bir dahaki sefere! :) Ama umarım herhangi bir sorun olmadan bu geceyi atlatırım, keza karnım fena guruldamaya başladı, motor çalışıyor :)) (bu 'keza' lafına alışmayayım ya....)

Akşam ofis sonrası 15 dakikalık yol ile spora gittim. 45 dakikalık bisiklet ve 30 dakikalık koşunun arasına 20 dakikalık mekik ve 15 dakikalık başka bir göğüs çalıştırma hareketi ekleyerek düzeneği tamamladım ve 15 dakikalık bisiklet yoluyla eve döndüm (toplamda 75 dakika bisiklete binmişim bu arada tabii...) 


fotoğraf parlıyor biraz, ama
20 kilometre bisiklete binmişime


koşu bandından kareler

mekik çekerken bittiğim anlar...


Ha, bu arada güzel bir haber gelsin :) 89 Kilo olmuşum! :) Haydi bakalım, toplasan şurada böyle bi 13-14 kilo daha kaldı :))

Akşam da çok uzun zaman sonra güzel birkaç parça et ve yanında orta büyüklükte bir kasede güzel bir salata vardı (yanlız bir büyükbaş soğan vardı salatanın içide ya...midem acayip yanıyor şimdi de....)

yanlız dilimler bayağı kurşunkalem kalınlığındaydı ya...

Bu arada "Emre bu başlığı niye böyle attı bu akşam?" diyenlere çok kısa bir cevabım var: Annem.

"Cumartesi günü annem geliyor, ve 15/09 tarihine kadar benimle birlikte...."
vay be...söylemeyi geçtim, yazarken tırsıyorum :))

Minik evimde sanki "Kraliçe Elizabeth gelecek!" edası ile çalışmalara başladım. Forma sırtta terleyerek tozlar alınıyor, etraf Vileda'lanıyor....ha tabii ne yazık ki "ev ve anne yemekleri dosyası" bir kez daha açılacak gibi duruyor! :) Bakalım bu 15 gün nasıl geçecek...Cumartesi gelişlerinde onları şinitzel yemeğe götüreceğim. Tabii ben şinitzel yer miyim, orası da ayrı dava...


Evet...Sanıyorum bu akşamlık bu kadar...

yarın yeni gün. yeni sabah. gene boş bir gün olacak sanırsam. tüm gün bilgisayara bakmaca.
erken kalkarsam adam gibi kahvaltı edeceğim.
öğle yemeğine gene yoğurt-domates yiyebilirim, tadı güzeldi.
20 dakikalık bisiklet olayına alışabilirim.
doctor who'da 5.sezonu bitiriyorum. yeni sezonun dvd'lerini almak gerek...
ikinci bahar'ı da sallamamalıyız tabii bu arada...
"Juicing" hala aklımda, unutmuş değilim!
arkadaşım Esra'nın güzel bir blog çalışması varmış, takip edeceğim tabii ki!
lütfen siz de takip edin: http://esraninsaglikliyasamgunlugu.blogspot.com 
Bahadır bu esnada Crossfit çalışmalarına devam ediyor.
bugünkü antremanlarında 100 push up - 100 walking lunges - 100 de mekik vardı
Dukan Diyeti için araştırmalara başlıyorum. 
Protein bazlı bir diyet kendileri.
"kısa zamanda hızlı verilen kilolar kısa zamanda nasıl hızla alınmaz?" sorusu önemli. 
büyük beşiktaş kayseri'ye 4 attı, bir gol bariz ofsayt
fatih terim'i anarak: "ofsayt oldu, üzerine gol oldu, gölü verme mi deseydik?"
iki gün sonra Tromsö maçı. 
gecenin 21:45'ine maç koyan zihniyete buradan konteynerlerce küfürüm var.
hava güzel
kuşlar ötüyor.


iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
27.08.2013 - 23:59
28.08.2013 - 00:00


25 Ağustos 2013 Pazar

67.Gün: "Tofu"

Selam!

Uzun bir aradan sonra tekrar merhaba!

Genelinde pek de mühim şeylerin olmadığı, hatta çok da fena denilebilecek derecede "boş" bir hafta geçirdim. Yarın bunun zararı için araştırma yapacağım, ama bilgisayarın başında saat 08:30'dan akşam 17:30'a kadar (ve sadece 45 dakikalık bir yemek/nefes arası için dışarı çıkmak dışında) tüm gün masabaşında oturmak insanın sağlığından ne kadar götürür, götürmez, kısa zamanda bunu araştırıp size döneceğim..

Bir haftanın muhasebesini şu anda yapmam aslında çok da normal değil, ama her gün ofise bisikletle gitmemin yararlarını sanıyorum dün fark ettim. Ne kadar yemek yersem yiyeyim, ofise bisikletle gidip gelmem (toplamda 30 dakika= 15dk x2) ve eve uğramasam da ofisten direkt olarak spor salonuna giderek arzu ettiğim herşeyi yiyebiliyorum, ve gram dahi almıyorum. 90 olarak başladığım haftanın sonuna tekrar 90 olarak geldim. Ya aslında evet, kilo kazanımı hemen kendisini göstermez, ama bisiklet  kullanmadığım aylarda eve geldiğimdeki o yorgunluk ve çöküntü hissiyatı bana hep kilo olarak geri dönmüştü...Şimdi sadece ofise gidiş gelişteki bisiklet kullanımının / spor sonrası bisiklet kullanmanın verdiği tatlı yorgunluk (bu "tatlı yorgunluk lafına da hastayım!) var sadece..

Bugünün menüsünde çok çılgın şeyler vardı! :)

sabah yatak ile yaptığım
zor mücadeleyi kaybetmişim belli.
Geceden TRT Radyo-3'ü açtığım iPad'imle sabahın ilk saatlerinde (evet. herşeye rağmen ayakta kalabilen tek şeydir Trt-3 sanırsam...) haftanın ve haftasonunun yorgunluğunu atmış bir biçimde uyandım :) Hatta sabahın o erken saatinde (erken de demek pek ilginç tabii...saat 10:15'di sanırsam...) anonsta genç bir bayan sunucudan şu cümleyi duydum: "Herkese iyi sabahlar dileriz. Bu haftaki programımızda ünlü yazar Ian Fleming'in kaleminden çıkan ve sinemaya uyarlamasında yıllardır yankı uyandıran James Bond film müzikleri ile birlikte olacağız" (yanlız nasıl salladım belli değil....ama buna yakın birşey söylediğine eminim....) ilk şarkı Adele'den geliyor: 'Skyfall'... Tabii Sean Connery'li James Bond filmlerini ezberlemekten bihal olmuştum ('bihal' mi denir yoksa "birhal" mi bunu bilemiyorum bakç...) bu yeni bond (daniel craig) nasıl acaba...çok merak ediyorum gerçekten. İzleyeniniz, bileniz varsa lütfen bana bir şekilde anlatsın, "Emre izle, efsane, Connery de neymiş?!" diyen olursa hemen başlayacağım çünkü :)

Pazar günleri çılgınlık yapıp kendimi şımartacağımı söylerdim hep, bugün de aynen öyle yaptım :) Bremen şehir merkezindeki Hofbrauhaus'da saat 10:30-15:00 arası düzenlenen güzel bir brunch'ın saat 11:30 seansına katıldım :) İnanılmaz güzel, fakat bir o kadar da ağır yemekler sonrası yaklaşık 45 dakikalık hızlı tempolu ve uzak Bremen mekanlarında yapılan bir bisiklet molası sonrası eve dönerek çamaşırhane için hazırlıklara başladım :)

ekmek, peynir, yağ, bal, patates salatası
mantar, salamlı-makarnalı salata
ve eritme peynirli brokoli + portakal suyu

 Fazla geç kalmamam gerek, onun için bugün biraz kısa kesmem gerekiyor, keza saat 21:23 olmuş ve akşam yemeğini daha da gecikmeden halletmeliyim :)) Birazdan tofu yiyeceğim! :) "Tofu nedir?" diyecek olanlara aşağıdaki yazıyı okumanızı öneririm :)

gerçekten çok sevdiğim tofu ile ilgili bu güzel yazıyı
yolladığı için Ayşegül Özenç'e teşekkür ediyorum :)
tofumda neler var: patlıcan, kırmızı/sarı/yeşil biber,
soğan, tofu, enginar
değişik sebzeler konulup farklı tadlar oluşturulabilir
ancak bu yemeğin has gıdası patlıcan.
(ve tabii ki vazgeçilmezim yoğurt - pul biber)

İkinci bahar çok güzel gidiyor. 
ali haydar nikah masasından kalktı, neriman canına okuyacak.
Doctor Who'da Matt Smith'li 5.sezona geçtim. 
David Tennant'tan sonra Matt Smith....yorum yapamıyorum.
yarın hem Rotaract toplantısı hem de Kayseri - Beşiktaş maçı var
Sabahattin Ali'nin yeni kitabı "Değirmen" haftaya elimde.
değerli dostum Bahadır Bulut'un başladığı "Crossfit" çalışmalarını
takip ediyorsunuzdur umarım? :)  
juicing'e sanıyorum bu hafta başlayabilirim, 
keza önce meyve sıkacağımı almam gerek: yaklaşık 120 yuro
saat 21:29 ve hava karardı (!) şaşkınım.
pazar günlerini seviyorum.

şimdilik bu kadar :)
iyiakşamlar

Emre 
Bremen | Almanya
25.08.2013 - 21:31 

16 Ağustos 2013 Cuma

60.Gün: "Bisiklet, Zayıflık ve 90 Kilo Olmak"

Selam!

Çok kısa olacak.

Evet, uzun zamandır yazamıyorum. çünkü kayıda değer birşeyler yemediğimi, genelde hep yediklerimi yediğimi ama aynı fakat sağlıklı yiyerek mutlu olduğumu fark ettim ve bir noktaya gelince tekrar bazı şeyleri kaleme almanın (hoş, klavye ile yazıyorum "kaleme almak" lafı biraz değişik oldu ama...) iyi olacağını düşündüm.

Bloga başlayalı bugün tam 2 ay olmuş.

2 ay önce yaklaşık 97 kilo ile başladığım bu mücadelede dün itibarı ile spor salonundaki tartıda (eğer 3 kere çıktıktan sonra hala yanlış göstermiyorsa) 90 kilo olduğumu görmem benim için birçok şeyin aslında ulaşılabilir olacağını gösterdi. Sanıyorum "inanmak" 2 ayda insana 7 kilo kaybettirebiliyor :)

Spor, sağlıklı yemek, hareketlilik, terlemek, düzenli yaşam, özellikle işe bisiklet ile gitmek, ve insan hayatını derinden etkileyecek birçok "tehlikeli güzel şeylerden" uzak durmak bu noktaya getirdi beni sanırsam.

en son adam gibi ne zaman çikolata yedim, ya da içki içtim...açıkçası hatırlamıyorum.
ev sahibine yaptığım kekten birkaç dilim almamı ve bunu şekersiz çay ile götürmemi saymazsak tabii :)

90 kilo.

yeni hedefim: 85

BMI (body mass index)'ye göre 75 kilo olmak benim yaşımdaki bir insan için boyumla ölçülü olarak ideal bir kilo imiş. İnternet sitelerindeki BMI hesaplayıcıları en azından bu şekilde söylüyor.

Takım elbisenin niyeyse bana uzaktan uzaktan minik minik gülümsediğini görür gibiyim :)

yarın gene spor.
ofise bisiklet ile gidiş - 15 dakika
ofis sonrası salona bisiklet ile gidiş - 15 dakika
salonda önce bisiklet - 20 dakika
sonra hızlı yürüyüş/koşuş - 30 dakika
yanlara (simitler) kuvvet - 15 dakika
final yürüyüşü - 10 dakika
salondan eve bisiklet ile gidiş - 10 dakika

"bisiklet" parantezi altında konuşabilirmişim aslında :)

bakalım neler olacak.

85'e giden yolda her an sizlerle birlikte olacağım.

iyigeceler

Emre
Bremen | Almanya
16.08.2013 - 01:16

4 Ağustos 2013 Pazar

48.Gün: "Dondurma"

Selam!

Ben de bu başlığı nasıl yazdığıma hala inanamıyorum, ama çok uzun zaman sonra gerçekten çok güzel bir dondurma yedim! Nefisti! :)

Sabah her Pazar olduğu gibi erkan kalktım, ve artık erken kalkmak istemiyorum!! 08:30'da kalkarak tüm işlerimi halledip çamaşırhaneye gittim, ve gerçekten minik bir pogaca ve portakal suyu ile kahvaltıyı aradan çıkardık. Hamidiye suyunun bu kadar yakınlarda olması tabii gülümsetiyor :)
Çamaşırhane'de beklerken çıkan ofis sorunları ve yaşadığım ani stres, yediklerimden açıkçası birşey anlamamam için yeterliydi ahaha! :)

bu fotoğrafı facebook'taki
"çamaşırhaneden" albümüne koyacaktım aslında...

Öğle yemeğinde sanıyorum birşey yemedim...? Evet ya. birşey yemedim. onu kaçırdık bak :)

Ancak akşam saatlerinde "ya o kadar da alışveriş yaptım, adam gibi birşeyler yiyeyim ya?!" düşüncesi kafamı kurcalarken annemin teklifi ağır bastı, ve somon balığı salatası yaptım :) Hafif, ve nefisti :) Normal bir zamanda 15-20 tL civarı bir para vererek yenilebilecek salatanın bana bugünkü maliyeti, (eğer balığı hazırlarken harcadığım elektriği de sayarsam) herhalde 10 tL varıdır :) Yanlız neyi fark ettim? hazırlarken aşağı yukarı 1 yemek kaşığı kadar kalan ayçiçek yağımı ve yarım kaşık kalan zeytinyağını kullandım, yarın bir ara Aldi'ye gidip birer şişe almam gerekecek. En azından zeytinyağı...Zeytinyağı önemli ;)

...bir minik bardak portakal suyu da içtim tabii.

Yemek saat 18:30 civarlarında bitti ve o esnada babamla konuşuyordum..."Ee artık balığı da yediğine göre onu bi yakmak gerekecek ;) Bence sen şöyle çık dışarı, güzelce bir yürü" yorumundan yaklaşık 10 dakika sonra kendimi elimde çantam dışarıda buldum (bu "elimde çantam" detayını neden yazdım, hiçbir fikrim yok aslında hahahaha! :)) Artık içimdeki şeker seviyesinin düşmesi mi, yoksa sokakta ellerinde dondurma/milkshake ile dolaşan minik çocuklar mı dersinizi onu bilemiyorum, ama şeytanı fena dinleyerek Bremen'deki güzel cafelerin bulunduğu nehir şeridi Schlachte'de bir İtalyan pastanesine girerek, çok uzun zamandır yediğim en iyi dondurmayı yedim :) 

süper bir dondurmaydı ya.
fiyatı da süperdi: 2.5 yuro



bu akşamki yazıyı yazarken
an itibarı ile içtiğim şekersiz çay



Akşam ve günüm bu şekilde bitiyor...Pazar günleri çıldırdığımı biliyorsunuz zaten. 
bugünkü çılgınlığım da dondurma yemek oldu herhalde...

yarın yeni hafta. 
tatildeki iş arkadaşım Salı günü geliyor. 
hızlı bitecek Pazartesi'lerden biri daha yarın.
iş sonrası spor. atı terletmek gerek gene.
"Juicing" meselesini en kısa zamanda halledip başlıyorum. 
makinalar 150 yurodan başlıyor. iyi araştırmak gerek.
bisikletimin tekerleklerini değiştirdim. yarın akşam alıyorum. 
herşey dahil 51yuro 80 sent tuttu. pahalı. 
gene de yarın itibarı ile ofise bisikletle gitmeye devam.
akşam roger waters konserde fena ayar vermiş. helal olsun.
biraz önce "yemekteyiz" programının alman versiyonu vardı.
birinci kadının yemeği: limon soslu et. şahsen denenebilir.
yarın ne yiyeeğimi bilmiyorum.
bu hafta güzel bir balık yemeği yapmak istiyorum. somon şimdilik baydı.
vaktim olsa sabahın en erken saatlerinde balık haline gidip taze balık almak istiyorum. 
çayı büyük bardakta içtim, demi fena ağırdı, ama hala uykum var.
doctor who specials'ı izleyip Matt Smith'i doktora geçmeli.
tabii bu arada doctor who'nun 12.doktoru seçildi: Peter Capaldi
bu hafta yeni sabahattin ali kitaplarım geliyor: sırça köşk ve yeni dünya
sabahattin ali'nin tüm kitaplarını almayı düşünüyorum.

şimdilik budur. yarın görüşürüz.

iyigeceler.

Emre 
Bremen | Almanya
04.08.2013 - 23:11





3 Ağustos 2013 Cumartesi

47.Gün: "Juicing"

Selam!

Hafta içerisinde aslında anlatılacak pek birşey yoktu, ve genelde sabah yediklerim (ki genelde hiçbir şey yemediğimi herkes bilir), öğle /öğle sonrası yediklerim (genelde salata...ki o minik ekmek fırınında salatayı hazırlayan kadınlar bana 'Mr.Salad' diyorlar..tabii 2 senedir öğlen hep aynı şeyi yediğimiz için...) hep aynıydı.

Akşam yediklerim hep değişti haliyle. Buzdolabında ve kilerde olan sağlıklı şeyleri karıştırarak kendimce minik sürprizler hazırlamaya çalıştım  (ahahah lafa bak! "minik sürprizler" :)) ) Cumartesi günleri çok istediğim kahvaltıları genelde sabah saatlerinde kalkarak (genelde 08:30) 12:30'a kadar çalıştığım için öğle saatlerinde yapsam da, yediklerim ve içtiklerim hiç değişmedi.

Ancak dün değişik birşey oldu.

Uzun zamandır bilmediğim, görmediğim, aslında gözümün önünde olan fakat bir şekilde bilinçaltımla hep onu uzaklara attığım (ki "bilinçaltı" diye birşeyin aslında olmadığına inanırım...) birşeydi sanırsam bu. Tam olarak Türkçe karşılığı "sıkmaca" olarak da adlandırılabilir belki bilemiyorum, ama "Juicing" sanıyorum kafama yatmaya başladı. Juicing'deki amaç vücudu detox moduna sokup, belirli bir süre boyunca sadece juice (meyve suyu) hazırlayıp içerek (ki içerikleri 0 kalori olan şeyleri) vücudü belirli bir şekile sokup seri ve sağlıklı bir şekilde kilo vermek....

2010 yılında "Fat, Sick and Nearly Dead" yani tam Türkçe karşılığı olarak "Şişman, Hasta ve adeta Ölmüş" Avusturalya'lı Joe Cross'un Juicing diyetini Dr. Joel Fuhrman yardımında denemesini anlatıyor. Henüz izlemedim, ama 60 gün içerisinde bir insanın 100 pound vermesi (yaklaşık 45 kilo) kulaklara pek inanılası gelmiyor. Özellikle annemin yorumu "ya aslında bu sadece makinaları (sıkma makinası) satmak içindir, bir kere sağlıksız! Ekmeğini yemen, proteinini alman gerek!" yorumları pek tabii ki kulak arkası edilmemeli evet, ama Joe'nun bu fotoğrafını görünce, (ki bu maraton üzerine belgesel yapıldığından dolayı photoshop olduğunu düşünmüyorum) hali hazırda spor yaparak, bir diyet içinde olmama rağmen çok minik de olsa bu döngüye Juicing diyetini de eklemem fena da olmaz hani...?

Tabii bu arada bu Juicing diyetinde 'olayı' yaratan içeriklere bir bakalım:


1 salatalık
4 kereviz
2 elma
6-8 yaprak lahana
1/2 limon
1 yemek kaşığı zencefil (bunu bulması zor, ama olsun..)


Joe'un 60 gün sonraki hali.
bu değişimin tek sebebinin önünde de görülen hazırladığı içecek
olduğunu düşünmüyorum aslında...

Aslında olay sadece bu makinaların satılması olamaz gibime geliyor. 

Sonuçta bu haberi gördüğümden sonraki araştırmalarımda ortada bir sürü video olduğunu ve değişimlerin sağlıklı bir biçimde ilerlediğini görünce insanın isteği kabarıyor tabii..

neden olmasın? :) 

bu arada Joe'nun yukarıda anlattığım belgeselinin fragmanını şu linkten izleyebilirsiniz:

http://www.youtube.com/watch?v=x9SGWcZwk7c#action=share

yardım ettiği tır şoförünün de değişimini görmek inanılmaz!

ve bu belgesel sanıyorum parçalar halinde YouTube'da var.

sanıyorum haftaya buna başlayacağım. 60 gün boyunca juicing diyetine girmek ve sadece bu juice'den içmek....spor ile birlikte bunu yapmak çok değişik olabilir.

göreceğiz.

Emre 
Bremen | Almanya
03.08.2013