24 Mayıs 2013 Cuma

6.Gün: "Yağmur"

Selam!

"Oğlum, sabahları Corn Flakes (mısır gevreği) yiyerek zayıflayabilirsin!" diyen annemin sözünü bu sabah dinlemek istedim açıkçası.. Ya kadın bazı şeylerin farkında aslında :) Gerçi o değişik ve daha bir "farklı" yöntem kullanarak Corn Flakes'i yoğurt ile (evet. yoğurt...) karıştırıyor (tadı pek de fena değil açıkçası...) Corn Flakes yiyerek maksadın mısırı yiyip değil, yaklaşk yarım kutu sütün kaşıklanarak bitirilmesi ile midenin şişirilmesi, ve bunun öğle/öğle sonrası saatlerine kadar sizi idare etmesi olduğunu söyleyebiliriz, ama sırtımın ağrısı iyiden iyiye kendisini göstermeye başladığı başka bir sabahla daha beraber olduğumuz için yatağımın bozukluğu beni kendisinden çok zor ayrılmama ve geç kalkmama sebebiyet vererek giyinme zamanımı bu sefer 3.5 dakikaya indirdi ve koşar adımlarla evden çıktım. Normalden bir saat, hadi zorlasam yarım saat önce kalkabilsem, dünyanın en efsane insanlarından biri olacağım, ama niyeyse yatağın tatlı sıcaklığı beni kasıp kavuruyor, o kalıncana yorganın altından kalkıp yaklaşık 9 saat masa başında oturmak hiç işime gelmiyor, ama işime gitmem gerekiyor ne yazık ki. ('kalıncana' ne demek lan?)

Sabahın körü ya!...Yağmur....ama nasıl! Hava da bildiğiniz 9-10 derece...Hani yağmur boşanırcasına derler ya ("boşanırcasına" mı yoksa "boşalırcasına" mı denir, şu anda kestiremedim gerçi..) şemsiye falan hak getire. En kuytu ve rüzgar almayacak yere sinip trenin gelip kapılarını açmasını dört gözle bekliyorum. Günün en kötü anı da o sindiğim yerden trene atlarkenki birkaç saniye oluyor, ki günün o tüm yağmurunu ensemden paçalarıma kadar yiyorum keza! Istanbul'daki havayı (weather.com'a göre bugün bol güneşli az bulutlu 23 derece) ve insanların t-shirt giyerek etrafta cıbıl cıbıl dolaşmalarını kıskançlıkla takip ediyorum. evet. yekten kıskandım şu an itibarı ile sizleri! :))

Her sabah olduğu gibi yine yeni ve yeniden fırının kapısını hızlıca açarak içeri girdim ve benim için daha uzakta gördükten sonra hazırladıkları pakedi alarak hızlıca ofise girdim. Almanya'da unun fiyatının artmasına rağmen, verdikleri ekmeklerin/sandviçlerin fiyatlarında bir değişikliğe gitmemeleri tabii çok sevindirici bir durum :)

karşınızda Laugenbrötchen :) 

Bu aralar ofiste işler biraz yoğun, bol stresli ve can sıkıcı gidiyor. Stresin insan vücudunda yarattığı etki, vücudun salgılandığı enzimler, ve nefes alış/verişlerin heyecan ve stresle birlikte hızlanması bir şekilde mide kaslarına da etki ediyor, ve "karnımız acıktı" mantığını kafamıza kazıyoruz. Aslında sabah sağlam yapılan bir kahvaltı pek tabii ki öğle yemeğini geçiştirmek için aslında ideal bir yöntem ("pek tabii ki") İş arkadaşım "tamam artık bu kadar çalıştığın yeter Emre, huoaaaapp!! duymuyor musun benu huuu?! heh tamam, kalk git birşeyler ye!" lafını duymamla kapıyı çarpmam bir oldu :)

Demişim ya, o fırında ekmeğin yanında başka her türlü şey var diye...Bugünün menüsünde de (bi de bu kelimeyi "mönü" olarak kullanırlar ya, ona da çok hastayım bak! Hoş, "Mönü" kelimesi kulağa fena Fransızca geliyor...) etli Chili Con Carne çorbası ile patatesli/bezelyeli sebze çorbası, şinitzel (domuz etinden), bolonez makarna, sabit bir menü olan 2 Bockwurstchen mit Krosses (bir küçük ekmek ile 2 sosisli), Pizzazunge (minik pide/pizza), Kuşkonmaz, ve daha ismini tam olarak hatırlayamadığım bir iki yemek çeşişdi daha....ve bunların yanında minik sandviçler, salatalar...Yapabiliirsem o minik fırın/cafe'nin de fotoğraflarını bir ara koyarım, ama bu yeri gerçekten görmeniz gerek ya...Bak özellikle restoranlarda çeşidin fazla olmasını hiçbir zaman hoş karşılayamadım, evet, aslında çok iyi ve çok olumlu bir şey, ama bu sevmediğim yanı, insanı hemen seçim yapmakta zorlandıracak kadar çok fazla çeşidin olması ve garsonların "evet, karar verdik mi?" şekilde yanlarınızda bitmeleri ile strese girmeniz..Bu sadece Istanbul'da değil, belki de Avrupa'nın her şehrinde var tabii ki.

2.5 dakikalık bir karar verme aşamasından sonra üzerinde minik çam fıstığı (Ferhan Şensoy'un deyimi ile "cam fıstığı") tanecikleri olan bir Camembert sandvici ile Cranberry (kızılcık) çayı :) Fiyat 2.5 yuro.

Camembert peyniri ile ilgili olarak 2007 sonu-2008 başı zamanında Danimarka Aarhus Üniversitesi'ndeki Erasmus zamanlarımda bir Fransız arkadaşım, bu peynirin tadının aslında gerçekten kötü olduğunu, ama ülkesinde bulunduğu şehirde (La Rochelle) herkesin deliler gibi yediğini, bu özelliğinin değişik bir yapım felsefesinden kaynaklandığını söylemişti. "Camembert peynirinin bir ekmek üzerine sürüp ekmeği fırına verirsen, ya da peyniri pakedinden çıkarıp bir tabak yardımı ile fırına koyup eritip sonra çıtır ekmeğin üstüne sürersen tadını daha lezzetli şekilde çıkartabilirsin" dediğinde onu pek fazla sallamamıştım, çünkü "ayak kokan bir peynirin" tadının ne kadar güzel olabileceği sorunsalı kafamdaydı hep. Ama sonunda bana "Şunu unutma" demişti, "en güzel peynir, ayak gibi kokan peynirdir" :) 

Uzun zamandır tatmak istediğim bir çay olan Kızılcık Çayı da aslında kendisini hemen sevdirdi :) Şekersiz olması kızlcığın tadını daha rahat bir şekilde alabilmenizi sağlıyor tabii ki :)





Akşam işimi saat 18:45 gibi bitirdim, on kala ofisten çıkıp saat tam 19:15'te gri t-shirt/şort/siyah ayakkabılarım ile haftanın 2.spor gününe hazırdım :) (ahahaha! bu ne ya, yuh sanki "yemekteyiz" programında gerekli olan malzemeleri alan kişilerin sonra söyledikleri, "herşeyi aldım, artık hazırım" tarzı konuştum resmen...rezillik)

15 dakikalık bir bisiklet sürüşü sonrası yarım saat boyunca mekik çektim :) Hayatımda hiç yarım saat boyunca mekik çekmedim ben ya? : ) Ya ama sebebini bilemediğim bir durumdan dolayı oradan ayrılmak istemedim! İtiraf edeyim yattığım mavi şişkin mat çok tatlı geldi, kalkmak istemedim! :) 
"E madem kalkmıyorum, zaman da benim zamanım, 8'e kadar devam edeyim bari" şeklinde 20-25 dakika daha mekik çekerek hemen "yanları" kasmaya geçtim. Yanları çalıştırmanın, o şişkin olan yanları (ya da biz şuna "simit" diyelim en iyisi..) simitleri ne kadar acıttığını çok uzun zamandır hissetmiyordum. Neyse, acı iyidir, vücudu şekile sokuyoruz sonuçta :) 
(Şu anda niyeyse "adddrriiiaaannn!!!" diye bağırasım geldi "acı" kelimesini falan kafamdan geçirince...)


 Mekik sonrası, yanları da çalıştıktan sonra, değişik bir alete gelmişti sıra. Hep yapmak istediğim, fakat spor salonundaki öğretmenin beni "henüz aletlere hazır olmadığımı" anladığı günden beri çalışanlara gıpta ile baktığım, hareket ederken sanki "kano" kullanırmışçasına kolları ve göğüs kafesini çalıştıran değişik bir alet :)  6x15 kere de (6 parti, ve her parti 15 kere) bu alete kasarak final aletim olan ay yürüyüşüne geçtim, 15 dakikada onu da hallederek duşumu alıp çıktım :) Daha çok terlemek, bunu için de forma ile çalışmak gerekiyor... 

Salondan çıktıktan sonra yağmurdan dolayı gene içime, paçama, donuma kadar ıslanmama rağmen kendimi bir şekilde soğuğu yiyeyerek trene attım, marketten bir kutu yoğurt ve bir paket roka aldım :) Hafta içi içki içmememe rağmen roka ve yoğurdun rakıyı andırması tabii doğaldır ama yoğurdun mideyi şişirmesi, rokanın da sebze olarak yoğurdu tamamlaması, kırmızı biberin de finalde yemeği güzelleştirmesi bu akşamı hoş bir şekilde tamamlamama yardımcı oldu diyebilirim :) 


Değişik bir sırt ve baş ağrım olduğu için bu akşamı kısa geçeceğim.

İnanılmaz, ama gerçek, yarın Cuma! :)

Pazar günü nasıl şımartacağım kendimi, onu tahmin bile edemiyorum.

Emre
Bremen | Almanya
24.05.2013 - 00:32
(umarım annem Istanbul'a gelişimde yemek konusunda abartmaz, şahsen en korktuğum konu bu :) 

Hiç yorum yok: